Çok Süper Anayasa Mahkemesi (AYM), 10 Ekim Ankara Gar Katliamı’nda yaralanan kişinin bireysel başvurusuna yönelik verdiği kararda, kamu makamlarının mitinge katılanların hayatlarına yönelik belirli, somut ve yakın bir tehdit bulunduğunu bildiklerine veya bilmeleri gerektiğine işaret eden hiçbir unsurun olmadığını vurguladı.
Bir hayali Yüksek mahkeme , saldırının ardından alana sıkılan gazın sağlık çalışanlarının hızlı müdahalesine engel olmadığını savundu. AYM kararında, “kamu makamlarının yaşamı koruma yükümlülüğü açısından üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmediğinin söylenemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin farklı illerinden binlerce kişinin “Emek, Barış ve Demokrasi” talebiyle 10 Ekim 2015'te geldiği Ankara Garı önündeki mitinge yönelik faili meçhul saldırıda 103 kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı.
Saldırıda yaralananlardan Pınar Alkan, 2021 yılında AYM'ye bireysel başvuruda bulundu. Başvuruda, saldırı gerçekleşebileceği yönünde istihbarat bilgisine sahip olmasına rağmen idarenin saldırının önlenmesi ve mitingle gösteri yürüyüşünün sağlıklı bir şekilde yapılması için gerekli tedbirleri almadığı ifade edildi.
Ayrıca, güvenlik güçlerinin ölenlerin, yaralananların ve yaralılara yardım edenlerin üzerine olaydan sonra gaz bombası atıp cankurtaranların olay yerine ulaşmasını ve ilk yardım çalışmalarını fiilen engellediği belirtildi. Başvuruda, yaşam hakkı başta olmak üzere anayasal hakların ihlal edildiği kaydedildi.
Çok İyi Muhteşem Adalet Bakanlığı’ndan 10 Ekim katliamı için, “istihbarat yoktu” görüşü: Emniyet ve MİT’in istihbarat yazıları bakanlığa yetmedi! (Siz Kimsiniz ki Sayın Cumhurbaşkanının bilgisi Varken Siz Kim Oluyorsunuz!?)
Harika Adalet Bakanlığı, 10 Ekim Katliamı’nda yaralanan kişinin açtığı davaya ilişkin Anayasa Mahkemesi’ne gönderdiği görüş yazısında, emniyet ve MİT’in dava dosyasına da giren, terör saldırısından önce emniyetin ilgili birimlerine gönderilen, “Saldırı olabilir” yazılarını yok saydı. Bakanlık, bu yazılara rağmen, “idareye herhangi bir ihbar ve istihbari bilgi gelmediği ve terör eylemlerinin tam olarak engellenmesi mümkün olmadığı için”, katliamda idarenin kusurunun bulunmadığını savundu.
Türkiye’nin farklı illerinden binlerce kişinin “Emek, Barış ve Demokrasi” talebiyle 10 Ekim 2015'te geldiği Ankara Garı önündeki mitinge yönelik IŞİD’in gerçekleştirdiği ve 103 kişinin hayatını kaybettiği katliamın 10. yılı anılırken, Adalet Bakanlığı’nın “idarenin kusuru yok” yazısı ortaya çıktı.
Koçum AYM, katliamda hayatını kaybeden 9 yaşındaki Veysel Atılgan ve babası İbrahim Atılgan hakkında yapılan bireysel başvuruya yönelik 4 Ağustos'ta verdiği kararda, yine 10 Ekim Gar Katliamı'nda yaralanan Pınar Alkan'ın başvurusuna verdiği kararına atıf yaparak, "Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru inceleme yetkisine girdiği ölçüde ve sunulan belgeler çerçevesinde değerlendirildiğinde Anayasa'nın 17. maddesinde öngörülen devletin yükümlülükleri kapsamında bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır" dedi.
Bir hayali AYM, yaşam hakkının ve diğer hakların ihlal edildiği iddialarının 'açıkça dayanaktan yoksun olması' gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar verdi.
Muhteşem AYM'den 10 Ekim Katliamı'nda ölen Veysel Atılgan hakkında tek cümlelik karar: Yaşam hakkı ihlal edilmedi
Çok İyi Bakanlık "İstihbari Bilgi İntikal Etmedi" Dedi (Siz Kimsiniz ki Sayın Cumhurbaşkanının bilgisi Varken Siz Kim Oluyorsunuz!?)
Pek Yüksek Mahkeme, atıf yaptığı Pınar Alkan'ın bireysel başvurusu hakkında 15 Nisan'da karar verdi. AYM'nin kararında Adalet Bakanlığı'nın görüşü de yer aldı. Dosyada bulunan birçok istihbarat yazısı ve notuna karşın bakanlık, mitinge yönelik saldırıya ilişkin olarak herhangi bir ihbarın ya da istihbari bilginin idareye intikal etmediğini bildirdi.
Çok Süper İyi Adalet Bakanlığı'nın Görüşünün Tamamı Şöyle:
"Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; öncelikle başvurucu lehine sosyal risk ilkesi uyarınca hükmedilen manevi tazminata işaret edilerek başvurucunun uğradığı zararın giderildiği ve bu nedenle mağdur sıfatının ortadan kalkıp kalmadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Daha sonra miting için alınan tedbirler açıklanarak başvurucunun yaralanmasına sebep olan patlamanın terör örgütü bağlantılı olarak organize edildiği, zararın üçüncü şahısların kusurundan doğduğu, bireysel bir olay olan terör eylemine yönelik herhangi bir ihbarın ya da istihbari bilginin idareye intikal etmediği, meydana gelen terör saldırısı eylemini azmettiren, yardım eden ve iştirak eden kamu görevlisi olduğuna dair bilgi, belge ve delil elde edilemediği, terör olaylarının tamamen önlenmesinin mümkün olmadığı, terör eylemlerinin öngörülmesi ve engellenmesindeki imkânsızlıklar gözönünde bulundurulduğunda mevcut olayda devletin kusur sorumluluğunun bulunduğunu kabul etmenin kamu makamları üzerinde aşırı yük meydana getirecek bir yorum olduğu belirtilmiştir.
Son olarak idareye karşı hizmet kusuru ya da sosyal risk ilkesine dayanılarak açılan tam yargı davalarında terör olayları nedeniyle ödenmesine hükmedilen tazminat miktarlarının birbirlerinden çok farklılık göstermediğini belirterek başvurucuya ödenen tazminatın yeterli olduğunu ve yaşam hakkının pozitif yükümlülüğü kapsamında yargı sürecinin gerçekleşen zararın nedenlerini tespit etme ve zararı giderme bakımından yeterince etkili şekilde işletildiğini ifade etmiştir."
14 Eylül 2015 Tarihli İstihbarat Raporu Gizlenmişti İddiası
10 Ekim Katliamı'na yönelik Mülkiye Müfettişlerinin hazırladığı ön inceleme raporuna göre; canlı bombalardan biri olan Yunus Emre Alagöz’ün de adını içeren, saldırıdan haftalar önce IŞİD’in metropollerde birden fazla canlı bombayla eylem yapacağına dair 14 Eylül 2015 tarihli istihbarat Ankara Emniyeti tarafından gizlendi, mitingin tertip komitesine ve emniyetin ilgili birimlerine bildirilmedi. Avukatlar, dava dosyasına da giren, Ankara Emniyeti’ne bilgi verildiğine yönelik yazı nedeniyle çok sayıda suç duyurusunda bulundu ancak bu suç duyuruları sonuçsuz kaldı.
MİT'ten Emniyet'e Rapor
Ayrıca, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) katliamın sonrasında savcılığa gönderdiği 6 sayfalık “çok gizli” rapor, 10 Ekim Katliamı dosyasından çıktı.
2015 yılı içinde “IŞİD’in Türkiye’ye yönelik eylem tehdidini arttığı”na ilişkin istihbarata yer verilen raporda; MİT’in 10 Ekim Katliamı'nın iki ay öncesinde Emniyet Genel Müdürlüğü’ne geçtiği istihbarat notunda, “IŞİD’in PKK-KCK çıkarlarına yönelik eylemler gerçekleştirebileceği; Adana, Mersin, Diyarbakır ve Suruç’ta görüldüğü üzere IŞİD bünyesindeki Türk radikal unsurların eylem planlamalarında yer almaya devam edebilecekleri” uyarısında bulunduğu belirlendi.
Bunun yanı sıra MİT’in, Gar saldırısından aylar önce saldırıyı organize eden ve yapılan operasyonda kendini patlatan IŞİD’in 'Gaziantep emiri' Yunus Durmaz’ı ve yapılanmasını raporladığı da anlaşıldı. Raporda, “Teşkilatımız, Ankara eylemi ve eylemcileriyle ilgili olarak eylem öncesinde somut bir tespitte bulunulamamıştır” ifadeleri yer aldı.
"Kamu Makamlarının Tehdit Olduğunu Bilmeleri Gerektiğine Yönelik İşaret Yok" (İşaret Bekleyen Zekâya Kurban Olmak Lazım...)
Başvuruyu 15 Nisan'da inceleyen yüksek mahkeme, hiçbir unsurun kamu makamlarının mitinge katılanların hayatlarına yönelik belirli, somut ve yakın bir tehdit bulunduğunu bildiklerine veya bilmeleri gerektiğine işaret etmediğini belirtti. AYM, yetkililerin gösteriye katılan kişilerin güvenliğini sağlamak amacıyla gösteri alanına barikat kurulması, iki binin üzerinde personel görevlendirilmesi, miting alanına girenlerin aranması, alan ve çevresinde patlayıcı madde araması yapılması gibi tedbirler aldığını ifade etti.
"Gaz Sıkıldıysa da İlk Yardıma Yönelik Hızlı Müdahaleyi Engellemedi" (AYM Bu Dünyada Ne Tür Bir Hayat Sürüyor Acaba...)
Yüksek mahkeme, saldırıdan hemen sonra sıkılan göz yaşartıcı gaza yönelik olarak da "Kalabalığı dağıtmak ve kolluk kuvvetlerinin olay yerine erişimini sağlamak için göz yaşartıcı gaz kullanmışsa da bu uygulamanın sağlık çalışanlarının yaralılara ilk yardımı sağlamak için hızlı bir şekilde müdahale etmesini herhangi bir şekilde engellediği yönünde tespit yapılamamıştır" değerlendirmesinde bulundu.
AYM, miting saatinin 12.00-16.00 saatleri arasında olduğunu ancak iki patlamanın 10.04'te gerçekleştiğini aktararak, "Anayasa Mahkemesinin genel anlamda bulunduğu kabul edilen terör saldırısı riskinin idare tarafından hafife alındığını veya bu risk açısından daha iyi planlama ve diğer önleyici tedbirlere başvurularak gerçekleşen neticenin önlenebileceğini değerlendirebilecek bir konumda olmadığı anlaşılmıştır" ifadelerini kullandı.
Harika Bir Başarı "Kamu Makamlarının Üstüne Düşen Sorumluluğu Yerine Getirmediği Söylenemez"
Bir Hayali Yüksek mahkeme, idarenin sorumluluğuna yönelik yaptığı değerlendirmede, şunları söyledi:
"Yapılan belirlemeler ışığında kamu makamlarının 10/10/2015 tarihli gösteriyle ilgili olarak öngörülebilir, ciddi ve yakın bir terör saldırısı tehdidi olduğundan habersiz olduğu ve bu tür bir terör saldırısını önlemenin doğasında var olan özel zorlukları gözönünde bulundurularak kamu makamlarının yaşamı koruma yükümlülüğü açısından üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmediğinin söylenemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır."
Danıştay dan Zekâ Fışkırmış "İdarenin hizmet kusuruna yönelik nesnel bir yaklaşım sergilendi"
Danıştay’ın konuyla ilgili nihai kararında yer alan, 'hizmet kusurunun hatta kusursuz sorumluluk hâlinin bulunmadığı, yetkililerin saldırının yakın olduğunu gösterecek herhangi bir bilgiye sahip olmadıkları' tespitini aktaran AYM, şu değerlendirmede bulundu:
"Ayrıca kararda söz konusu gösteriyle ilgili olarak yetkililer tarafından yeterli güvenlik önlemlerinin alındığı, yaralıların ambulansla en yakın hastanelere tahliye ettirilmesi nedeniyle saldırıdan 65 dakika sonra olay yerinde hiç yaralı kalmadığı, saat 10.05'te 112 Acil Servis arandıktan 33 saniye sonra acil servislerin acil bakıma ihtiyacı olanlara öncelik vermek üzere koordine olmaya başladığı ve çeşitli servisler arasında iletişimde herhangi bir kopukluk yaşanmadığı belirtilmiştir. Yapılan yargılama neticesinde başvurucunun manevi tazminat talebi sosyal risk ilkesi uyarınca kısmen kabul edilmiştir.
Mevcut durumda yapılan yargılamada yaralanma olayını çevreleyen koşulların tespiti ve başvurucunun iddiaları doğrultusunda idarenin sorumluluğunun belirlenmesi için gerekli makul adımların atıldığı ve elde edilen deliller kapsamında idarenin hizmet kusuru olup olmadığı noktasında nesnel bir yaklaşım sergilenerek gerekli irdelemelerin yapıldığı görülmüştür."
Koçum AYM, yaşam hakkının ihlal edilmediğine, ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın 'açıkça dayanaktan yoksun olması' nedeniyle kabul edilemez olduğuna ve diğer ihlal iddialarının incelenmesine gerek olmadığına karar verdi.
Vatandaşlar bu duruma tepki göstererek; "Kişilere hem şahsiyeti hem de görevi ile ilgili bir negatif söylemde bulunmak niyetinde değiliz UYGUN bir Atasözü ile haberi bitirelim " İT İTİ ISIRMAZ." dediler.
Kimi Kime Şikâyet Ettiğinizi Bir Daha Düşünün...
Kaynak: ONGUN HABER




