Ve insanlık çocukları korumakta aciz kalıyor...
Yangın yerine dönüşmüş şu yeryüzünde savaşların en ağır bedelini çocuklar ödüyor. Çocuklar savaşın en zayıf halkalarıdır, dolayısıyla her savaş çocuklara karşı yapılan bir savaştır. Çocukların düşleri aslında hep aynıdır; dondurma yemek, bisiklete binmek, balon uçurtmak, oyuncak oynamak. Ama kimileri tek bir şeyi düşünürler; Hayatta kalmayı!
Kimi doğdu Bağdat ortasında kimi Babylon’ da, Nil’de, Mezoptamyada,Kobanide,Mısırda, Açede,Arakanda,Doğu Türkistanda, Hocalıda,Çeçenyada,Bahçesaray’da, Kerkükde, Telaferde, Srebrenitsa’da,Halep’de,Mindanauda…
El Cezire’nin Çocukları’ndan Pasifiğin Kara Bahtlı Çocuklarına…
Filistinli, Iraklı, Kürt, Arap, Afrikalı, siyah, beyaz... Hangi dinden, ırktan, milleten oldukları hiç önemli değil; onların tek bir dini ve ırkı var: ÇOCUK! Hepsi aynı gökyüzünü paylaşıyorlar, bir avuç toprağı paylaşamayanların dünyasında...
Evleri, okulları, parkları ve en önemlisi hayatları yıkık çocuklar onlar... Ülkelerinde belki nükleer, biyolojik veya kimyasal silah yok, ama petrol var; başlarına bela. Kalpleri paramparça ve gece baskını uykuları bölük pörçük çocuklar onlar; bir yürekten taşlaşmış tüm yüreklere, çığlık çığlığa çırpınan çocuklar, işgal altında...
Savaştan bahsederek şu mübarek kadir gecesi vakti tadınızı bilerek kaçırmak istiyorum.
Hala tadınız varsa, kaçacağını düşündüğünüz bir ağız tadına sahipseniz, önce insanlığınızı ve yanı sıra mü’minliğinizi yeniden bir gözden geçirmelisiniz,bayram felan kutlamayı planlıyorsanız,gaflet,delalet,beklide ihanet içindesiniz…
Son yirmi yıldır sistemli şekilde devam eden savaşlarda ölen çocukların son bakışları gözlerinizin önüne gelmiyor, içinizi kanatmıyor, dengenizi alt üst etmiyor, kimyanızı bozmuyorsa, evlatlarınızdan Ziya’nın şiirini yazdım bir okuyun kendi çocuğunuzu Ziya’nın yerine koyun
Ziya, ışık demekti ama Ziya kapkaranlık oldu, Ziya’nın rüyalarında bile ışık yok artık…
Boş Mermi Kovanları Oyuncağı Oluyordu
Yüreğindeki Sevgi Tomurcukları Açmadan Soluyordu
Siren Seslerinin Tutsaklığında Açtı Gözlerini Dünyaya
Oysa Onunda Hakkıydı Doğmak Bir Merhabayla
Bir Savaş Çocuğuydu Ziya
Ama Doğduğu Gün Yakındı Musallaya
Bombalarla Yağmalanmış Yüreği Biçare
Çocukça Düşleri Bir İntikama Gebe
Bugün İse Ziya Hala Ağlıyor
Belki De Gözleri İlk Savaşta Kaybettiği Babasını Arıyor
Baba Hasreti Çeken Gönlüne Yaren Olmuyor Anası
Düşündükçe Düşüyor Gönlüne Bir Hasretlik Bombası
Bu İsyanlar İçinde Savrulurken Yüreği
Yıllar Sonra Sirenler Çaldı, çınladı Kulakları
Şimdi İse O Küçük Çocuk Dediğimiz Ziya
Bekliyor Canavarı Küçük Ellerindeki Silahıyla
Gökten Yağan Bombalardan Kaçıyor
Önce Yaradana Sonra Sığınağa Sığınıyor
Belki Titriyor, belki Üşüyor,belki De Korkuyor
Ama Bu Hisleri Alacağı İntikam İçin Belli Etmiyor
Ziya Şimdi Düşmanın Şehre Gelmesini Bekleyecek
Önce Vatanını Sonra Anasını Koruyacak
Belki Anlam Veremiyor Çocuk Aklı Bu Olaylara
Fakat Lanet Ediyor Bu Savaşa Sebep Olanlara
Daha Ilk Günden Çocuklar Öldü Analarının Koynunda
Ama Canilik Galip Çıkacak En Sonunda
Hala Yağmur Gibi Yağıyor Bombalar
Ve Hala Kor Gibi Yanıyor Analar
Ziya Ise Sığınakta Yaradana Yalvarıyor
Gitmek İstiyor Sorunsuz Ve Savaşsız Bir Dünyaya
Duyurabilmek İstiyor Sesini''savaşa Hayır''sloganıyla Tüm İnsanlığa
Ve Diyor Ki''ne Olur Çocuklar Ve Analar Ağlamasın,
Bütün Dünya Savaşa Hayır Diye Haykırsın
Gözyaşlarında da fayda kalmamış; düşen her damla yağmur olsaydı bile sel olurdu kötülük boğulur, ateş soğurdu. Kan ağlamakta olanı göz görmez olmuş, sönmüştü. Artık yüzleşelim kendimizle. Acı dolu kaç nesil resim çekti? Malzeme olarak insanoğlu soğudu toprak oldu, kalmadı aşk. Buluşma noktamız oldu toplu mezarlar, yananlar, anne karnında katledilenler.
Şeytanın yüzüne yansıtılmış bir kahpe iblis. Kramp girdi kalplere, barışımız gitti tatile. Meydansa kaldı katile katillere. Çocuk hep ağladı, çocuklar hep ezildi. Oyuncakları silah, minik taş atan elleri soğuk, nefesleri boğuk baktı gözleri. Neler gördü yokken, aç yattı dünyan bizim tokken. Mutluluğu azaldı çokken, kaçamadı battı hep diken. Savaş gülmenin hırsızı, huzur bozan, alay bozan misali yankılar…
Hasreti körükleyen, derdine dert ekleyen, tarihe kazınan utanç tablolarıydı. ’İftihar tablosu’ değildi bu. Henüz sarılmamış savaş yaraları… Gerçi yaralardan herkes aldı hisse. Hayalleri yok oldu, kâbusa dönüştü. Bunlara sebep olan bir bilse nafile, çocukların salınacağı alev alev yandı kül oldu. Umutlarla birlikte girdi toprağın altına.
Köprü Altı Kapkara
Ana Gel Beni Ara
Saçlarıma Kumlar Doldu
Tarak Getir Sen Tara
Bayram demek takvimdeki yazı mı?
Bayram hasret, bayram ağrı, sizi mi?
Açıp yüreğimi, yumup gözümü
Özüne girdiğim bayramlar hani?
Ey mazlûmların ve çocukların Rabbi!
Ey Âlemlerin Rabbi olan yüceler yücesi Mevlâmız!
Kendisinden başka ilâh olmayan Rabbimiz!
Dünyada güldüremediğimiz her mazlûm ve masûm minik gamzeleri sen bizlere, her gülüşlerinde cennet-i alâ’nın kapılarını aralamamız adına bir fırsat olarak göndermiştin, bizlere emanet etmiştin bu melekleri, sahip çıkamadık, layık olamadık
Allahım.
Hz. Hamza ile Hz. Cafer ile Hz. Hüseyin ile beraber eyle Allah’ım!
Şeyh Ahmed Yasin’in ruhuyla, Abdülaziz Rantisi’nin ruhuyla beraber eyle Allah’ım!
“İşte evlatların geldi, işte yiğitlerin geldi” diye, Şeyh Ahmed Yasin’in ruhuyla kucaklaştır Allah’ım!
Bizim onlar hakkındaki şahitliğimizi de makbul bir şehadet olarak kabul buyur Allah’ım!
Ey nur yüzlü çocukların Rabbi!
Gözlerimizi bir türlü buluşturamadığımız her bir meleğimiz için;
Kırmızıya boyanmış beyaz kundaklarının içinde, uykularında ölüme yakalanmış, yüzlerindeki tebessümleriyle sana gönderdiğimiz yavruları, insanlığın uyanan vicdanı eyle Allah’ım!
Yeryüzündeki diğer bütün ezilenlerin, mustazafların ufkunda doğan bir umut güneşine çevir Allah’ım!
Ey tüm çocukların Rabbi!
Ey cehennem gibi ölüm kusan tanklara ve uçaklara, sapan taşlarıyla karşı koyan yiğit çocukların Rabbi!
Ey, çelik paletlerin altından dipdiri yavrular çıkaran Rabbimiz!
Ey arka sokaklardakilerin Rabbi
Ey ötekilerin Rabbi
Ey zayıf düşürülenlerin Rabbi
Ey kimsesizlerin kimsesi
Ey gariplerin, ezilenlerin Rabbi!
Ve ey bizim Rabbimiz!
Ente Mevlâna fensurnâ âlel kavmîl kâfiriyn
Yâ Mûntakim Allâh…