Seçim Yasakları Başladı! Seçim Yasakları Başladı!
Almanya'nın, İncirlik Üssü'nde kurmak istediği askeri tesisler konusunda esasa ilişkin konularda mutabakat sağlandığı ve anlaşmanın yakında imzalanacağı iddiaları yalanlandı.



Yetkililer, Milli Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı koordinasyonunda Alman yetkililerle görüşmelerin sürdüğünü ancak henüz teknik anlaşmaya ilişkin pürüzlerin giderilmediğini bildirdi.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç’in Basın Bilgilendirme Toplantısı'nın Tam Metni ve Basın Mensupları İle Diyaloglar, (2 Mart 2016, Ankara)
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Arkadaşlar, hepinize hoşgeldiniz demek istiyorum. 
En son 15 Şubat tarihinde sizlerle biraraya gelmiştik, ondan sonra hem ülkemizde, hem de dış politika alanında önemli gelişmeler oldu. Size her zaman olduğu gibi o tarihten bu yana Sayın Bakanımızın programı hakkında bilgi vereyim, yine Sayın Bakanımızın önümüzdeki dönemdeki programı hakkında birkaç cümle söyleyeyim, ondan sonra da sorularınızı alarak basın toplantımıza devam edelim. 
Yukarıda belirttiğim gibi, 15 Şubat tarihinde sizinle biraraya gelmiştik. 17 Şubat tarihi aslında hem Türkiye, hem Ankara için maalesef kara bir gün oldu. Ankara’daki terör saldırısı neticesinde 29 vatandaşımız şehit oldu. Bu şehitlerimizin arasında maalesef Bakanlığımızın bir personelinin eşi de bulunuyor. Ben terör saldırısını lanetliyor ve en şiddetli şekilde kınıyorum. Aynı zamanda da hayatını kaybeden vatandaşlarımıza hem şahsım, hem de Dışişleri Bakanlığı camiası adına Allah’tan rahmet, acılı ailelerine ve milletimize de başsağlığı diliyorum. 
Türkiye bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da terörle kararlılıkla mücadele edecek ve terör örgütlerine gerekli cevabı vermeye devam edecektir. Tabii terör sadece Türkiye’ye has bir gerçek değil, dünyada da pek çok terör faaliyeti oluyor. Bunlardan bir tanesi 27 Şubat Cumartesi günü Afganistan’da meydana geldi. Savunma Bakanlığı binasına ve Kunar Valisi’nin ikametgahına yönelik olarak düzenlenen iki ayrı terörist saldırıda 30 kişi öldü. Buradan bu terör saldırısını da kınıyor, Afganistan’la özellikle terörle mücadele konusundaki dayanışmamızın altını tekrar çiziyorum. 
17 Şubat tarihinde Sayın Bakanımız Gürcistan’ın başkenti Tiflis’teydi ve burada muhatabıyla bir görüşme yaptı. Bunu basından takip ettiniz. Bazı arkadaşlarımız da zaten bizimle beraber Tiflis’teydi. Sayın Bakanımız Gürcistan’da çok verimli görüşmeler gerçekleştirdi. Gürcistan Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Parlamento Başkanıyla da görüştü. 
18 Şubat Perşembe günü Bakü’de Türkiye-Azerbaycan 5. Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey toplantısı yapılacaktı, fakat terör saldırısı nedeniyle bu toplantı yapılmadı. Ancak Sayın Bakanımız Bakü’de bulunduğu sırada hem Azerbaycan Dışişleri Bakanı, hem de Azerbaycan Cumhurbaşkanıyla birer görüşme gerçekleştirdi. 
19 Şubat Cuma günü ise Tiflis’te Gürcistan-Azerbaycan-Türkiye Dışişleri Bakanları üçlü toplantısı gerçekleştirildi. Bu toplantı, sözkonusu üç ülkenin Dışişleri Bakanlarının katılımıyla bu formatta düzenlenen beşinci toplantıydı. Toplantı sırasında bir bildiri kabul edildi, bu bildiride de özellikle Ankara saldırıları başta olmak üzere Türkiye’de 17 ve 18 Şubat tarihinde gerçekleştirilen terör saldırıları kınandı. 
Önümüzdeki döneme yönelik olarak- yine üçlü toplantılardan bahsettiğim için bir parantez açarak- şunu söyleyeyim: İran, Azerbaycan ve Türkiye arasında da önümüzdeki dönemde, büyük bir ihtimalle Nisan ayı içinde, bir üçlü toplantı yapılacak. Biliyorsunuz bu üçlü toplantılar bölge ülkeleri arasındaki siyasi, ekonomik, ticari ve diğer alanlarda koordinasyonun gerçekleşmesi açısından önemli. Üçlü toplantılarda bölgenin karşılaştığı sorunlar hakkında üç Dışişleri Bakanı biraraya gelerek görüş alışverişinde bulunuyor. 
Yine bu çerçevede Azerbaycan’dan bahsetmişken, Hocalı Katliamının 24. yıldönümü çerçevesinde bir açıklama yaptığımızı da vurgulamak istiyorum. 26 Şubat 1992 tarihinde Ermenistan Cumhuriyeti birlikleri tarafından Yukarı Karabağ bölgesindeki Hocalı şehrine bir saldırı gerçekleştirildi. Burada 613 Azerbaycan vatandaşı katledildi, 1275 kişi esir alındı, kayıp olan 150 kişinin akıbeti ise halen bilinmiyor. Bu, sivil halka yönelik insanlık dışı bir saldırganlıktır. Tabii biz bunun acısını kalbimizin en derin yerinde hissediyor ve bu acıyı paylaşıyoruz. Bu katliamı ve Azerbaycan topraklarının yıllardan beri devam eden işgalini de şiddetle kınıyoruz. Maalesef bu trajedi uluslararası kamuoyunda hak ettiği ilgiyi henüz bulamamış durumdadır. 
21 ve 22 Şubat tarihlerinde İtalyan Dışişleri Bakanı Paolo Gentiloni Ankara’daydı, Sayın Bakanımızla akşam yemeğinde biraraya geldi. İtalyan Bakan, ertesi gün ikili görüşmeler gerçekleşti, Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımız tarafından da kabul edildi. Gentiloni, 23 Şubat günü İstanbul’daki Somali Konferansı’na katıldı. İtalyan Dışişleri Bakanının ülkemizi ziyaretinin çok verimli bir ziyaret olduğunu söyleyebilirim. 
Sayın Bakanımız 23-24 Şubat tarihinde İstanbul’da yapılan ve Sayın Cumhurbaşkanımız, Somali Cumhurbaşkanı ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Vekili’nin eşbaşkanlığında düzenlenen 6. Somali Yüksek Düzeyli Ortaklık Forumuna da katıldı. Biliyorsunuz biz hem Afrika kıtasına, hem de Somali’ye özel bir ilgi gösteriyoruz. Tabii uluslararası düzeyde de özellikle Somali’nin yeniden inşası konusunda pek çok çaba var. Biz bu çabalara büyük katkı sağlıyoruz. Özellikle Somali’de güvenliğin tesisi, ekonomik açıdan yeniden yapılanmanın sağlanması, Somali’de devlet kurumlarındaki insan kaynakları ile sosyo-ekonomik hayatın güçlendirilmesi hedeflerimiz arasında. 
Tabii 2012 yılında Somali için “Yeni Düzen” süreci başlatıldı. İstanbul’da düzenlediğimiz ortaklık forumu da aslında Somali için ortaya çıkan bu yeni düzenin en üst düzey karar alma mekanizmalarından bir tanesi. Sayın Cumhurbaşkanımız burada bir konuşma yaptı. Tabii aslında bu forumun Türkiye tarafından üstlenilmesi Somali’ye verdiğimiz önemin de somut bir tezahürü. 2016 yılı içinde, Somali’de seçimler gerçekleştirilecek ve bu forum seçimlerden önce Hükümet ve ortaklarını biraraya getiren önemli, üst düzeyli bir toplantı oldu. 
Biliyorsunuz arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanımız 28 Şubat-3 Mart tarihleri arasında Batı Afrika ülkelerine bir ziyaret gerçekleştiriyor. Sayın Bakanımız da şu anda Sayın Cumhurbaşkanımıza refakaten bu ülkelerde. Ziyaret Fildişi Sahili ile başladı, daha sonra dün Gana ayağı tamamlandı, bugün ise Nijerya ayağı tamamlanmak üzere. Nijerya temaslarının ardından Sayın Cumhurbaşkanımız Gine’ye geçecek ve oradaki temasların ardından da Türkiye’ye dönecek. Sayın Bakanımız da biraz önce söylediğim gibi Sayın Cumhurbaşkanımıza refakat ediyor. 
Ben bu fırsattan istifade Türkiye’nin Afrika’ya yaklaşımı hakkında bazı hususları tekrar gündemimize getirmek istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızın Batı Afrika ülkelerine yaptığı bu ziyaret Cumhurbaşkanı sıfatıyla yaptığı ilk ziyaret. Bizim özellikle bir Afrika stratejimiz var, Afrika’ya açılım politikamız var. Özellikle son dönemde Afrika kıtasında çok sayıda Büyükelçiliğimizi faaliyete geçirerek Afrika açılımımızı somutlaştırdık. Batı Afrika’daki bu dört ülkeye yapılmakta olan ziyaret de Afrika açılımımızı güçlendirecek nitelikte. 
Özellikle Gine ve Fildişi Sahili ziyaretleri ülkemizden Cumhurbaşkanı düzeyinde bu ülkelere yapılan ilk ziyaret olması açısından önem arzediyor. Afrika kıtası yüzölçümü ve nüfus bakımından dünyanın ikinci büyük kıtası. Bu ziyareti bu çerçevede de değerlendirmek lazım. Özellikle son dönemde hem ekonomik, hem sosyal göstergelere baktığımızda Afrika’nın bir atak içinde olduğunu görüyoruz. Dünyanın en hızlı gelişen 10 ülkesinin 6’sı Afrika kıtasında yer alıyor. Aynı zamanda Afrika kıtası son on yılda %5 civarında bir büyüme yakaladı, bu eğilim önümüzdeki dönemde de devam edecek. Afrika’nın ekonomik büyümesiyle paralel olarak diğer ülkelerle ticaretinde de çok önemli bir gelişme oldu. Özellikle 2000 yılından beri Afrika’nın dış ticaretinde %200 civarında bir artış var. Türkiye olarak biz Afrika’ya çok uzak değiliz. Osmanlı İmparatorluğu’nun bir bölümü de Afrika kıtasındaydı. Bugün yine basında da yer aldı, Sayın Cumhurbaşkanımız da ifade etti: Osmanlı hiçbir zaman Afrika kıtasında sömürgeci bir amaç izlemedi. Bunun bir sonucu da Türkiye ile Afrika kıtasındaki halklar arasındaki kardeşliğin ortaya çıkmış olması. Yani Afrika kıtasındaki tüm halklar Türkiye’ye çok pozitif bakıyorlar. Bunun sebebi de Afrika kıtasındaki bu tarihi bağlarımız. 
İkili ilişkileri güçlendirmek, ticaret, yatırım ve insani yardımlar yoluyla Afrika’yı desteklemek, kıtadaki sorunlara barışçıl çözümlerle katkıda bulunmak, demokratikleşme açısından Afrika kıtasına yardımda bulunmak, BM barışı koruma operasyonlarında aktif rol almak da Afrika’daki temel hedeflerimiz arasında. Geriye dönüp baktığımızda Afrika’ya açılım politikamız 1998 yılında bir eylem planının ortaya konulmasıyla ortaya çıkmıştı. 2003 yılında yine ticaretin arttırılmasına yönelik olarak Dış Ticaret Müsteşarlığımızın yaptığı bir çalışma var. 2005 yılı ise Türkiye’de Afrika yılı olarak kutlanmıştı. Türkiye 2008 yılında Afrika Birliği tarafından stratejik ortak olarak benimsenmiş ve yine 2008 yılının Ağustos ayında İstanbul’da Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi gerçekleştirilmişti. İkinci Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi de Sayın Cumhurbaşkanımızın katılımıyla 2014 yılında Ekvator Gine’sinin başkenti Malabo’da gerçekleştirildi. Bir sonraki Zirve 2019 yılında yine Türkiye’de olacak. Afrika’ya açılım biraz önce de söylediğim gibi, hem siyasi ilişkilerin hem de ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesi anlamını taşıyor ve buna matuf birtakım girişimler ülkemizin kurumları tarafından yapılıyor. 
Ben Dışişleri Bakanlığının görev alanına giren konularla ilgili birkaç hususun altını çizmek istiyorum. 2008 yılında bizim Afrika’da sadece 12 Büyükelçiliğimiz vardı, şimdi 39 Büyükelçiliğimiz var. Bu karşılıklı bir süreç. 2008 yılında Ankara’da 10 Afrika ülkesinin Büyükelçiliği varken, şimdi 32 Afrika ülkesinin Büyükelçiliği var. Bunun tabiatıyla ekonomiye de bir yansıması oluyor. 2002’den beri bizim Afrika’yla ticaretimiz yaklaşık üç kat büyüdü. Sahraaltı Afrika’yla olan ticaretimiz ise yaklaşık sekiz kattan fazla büyümüş durumda. Bu durum bizim açılımımızın sonuçlarından bir tanesi. Afrika kıtasındaki büyükelçiliklerimizin pek çoğunda ticaret ataşeliklerimiz var. DEİK’in yaptığı çalışmalar da var. 19 Afrika ülkesiyle iş konseylerimiz bulunuyor. Bunlara ilaveten, TİKA’nın da Afrika kıtasında bazı çalışmaları ve koordinasyon ofisleri var. Türk Hava Yolları Afrika’da 31 ülkede 48 farklı merkeze uçuyor. Türk müteahhitleri bütün dünyada çok aktifler, bugüne kadar Afrika’da da 1000’den fazla projeyi hayata geçirmiş durumdalar ve bunların toplam tutarı da yaklaşık 55 milyar ABD doları etmektedir. 
Arkadaşlar, uzun sözün kısası Afrika’ya açılımımız özellikle son on yıldır çok ivme kazanmış durumda ve bunun Türkiye’ye hem siyasi, hem de ekonomik olarak bazı kazanımları var. Bunları sizlerle burada paylaşmak istedim. Biz Dışişleri Bakanlığı olarak bu kazanımları çok önemli görüyoruz. 
Sayın Bakanımız Perşembe akşamı Sayın Cumhurbaşkanımızla beraber Türkiye’ye dönecek, ardından 4 Mart Cuma günü Yunanistan’a bir çalışma ziyareti gerçekleştirecek. Sayın Bakanımızın Yunanistan ziyaretine ilişkin olarak Bakanlık açıklamamızı da yapacağız. Biliyorsunuz İzmir’de 8 Mart tarihinde Yüksek Düzeyli İstişare Konseyi (YDİK) Toplantısı düzenlenecek. Sayın Bakanımızın bu toplantı öncesinde Atina’ya yapacağı çalışma ziyareti 8 Mart tarihinde İzmir’de yapılacak YDİK toplantısının hem gündeminin belirlenmesi, hem de gerekli hazırlığın yapılması açısından önemli. Sayın Bakanımızın, Yunanistan Cumhurbaşkanı ve Başbakanı tarafından kabul edilmesi öngörülüyor. Biliyorsunuz geçtiğimiz Pazartesi günü yine bir basın açıklamasıyla duyurmuştuk: Sayın Müsteşarımız da 28-29 Şubat tarihlerinde Yunanistan’a bir çalışma ziyaretinde bulundu. Sayın Müsteşarımız Atina’da Yunan mevkidaşı ile temaslarda bulundu ve Yunanistan Dışişleri Bakanı tarafından kabul edildi. 
Arkadaşlar, son olarak bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum, ondan sonra da sorularınızı alacağım. Biliyorsunuz, Türkiye Kırım’ın yasadışı ilhakını kabul etmedi. Bu konuya ilişkin olarak da uluslararası platformlarda Türkiye’nin görüşü en yüksek düzeyde gündeme getiriliyor. Kırım’ın yasadışı ilhakına giden işgalin ikinci yıl dönümünü geçtiğimiz hafta geride bıraktık. Bu çerçevede bazı hususları sizinle paylaşmak istiyorum. Kırım’da maalesef insan hakları durumu sürekli geri gidiyor, son haftalarda da bu konuya ilişkin olarak yeni gelişmeler yaşandı. Kırım’ın yerli ve asli unsuru olan Kırım Tatarlarının uluslararası alanda kabul gören temsil organı Kırım Tatar Milli Meclisi’nin kapatılmasına yönelik olarak Kırım’da bir süreç başlatıldı. Bu süreç Kırım Tatarlarının ve onların resmi temsil organı olan Kırım Tatar Milli Meclisi’nin itibarsızlaştırılmasına yönelik bir adım. Sadece Kırım Tatarlarına değil, özellikle Yarımada’daki azınlıklara yönelik baskılar ve uygulamalar son dönemde önemli ölçüde artmıştır. Bu insan hakları ihlalleri Kırım’a giden Türk heyeti başta olmak üzere, pek çok bağımsız gözlemci tarafından belgelenmiştir. Bu konuya ilişkin olarak pek çok kaygı verici gelişme vardır, bunları hemen sıralayım. Geçtiğimiz hafta Kırım Tatarlarına ait bir çocuk merkezine yüzleri maskeli, silahlı kişilerce bir baskın yapılmıştır. Kırım Tatar Televizyonu ATR’nin Akmescit’teki binasında ve Mustafa Kırımoğlu’nun kızının evinde aramalar yapılmıştır. Kırım Tatar Milli Meclisi’nin Herson’daki ofisine kimliği belirsiz kişilerce bombalar atılmıştır. Kayıp Kırım Tatarlarının sayısında da son dönemde artış bulunmaktadır. Biz buradan şunu vurguluyoruz: Türkiye Kırım’ın yasadışı ilhakını tanımamaktadır. Kırım Tatarlarının haklarının korunması için bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da elinden geleni yapacak ve Kırım Tatarlarının haklarını korumaya da devam edecektir. 
Evet, arkadaşlar ben burada noktalayayım, hemen sizin sorularınızı alayım. Tülay Hanım. 
SORU- Tanju Bey, Cumartesi gününden beri Suriye’de bir ateşkes uygulaması söz konusu. Dışişleri Bakanlığı olarak ateşkesin uygulanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Ateşkesin uygulanmasında zaman zaman birtakım ihlallerin meydana geldiğine dair haberler ya da iddialar geliyor, şu ana kadar ateşkesin uygulanışını Ankara nasıl değerlendirdi? 
İkincisi, ateşkesten önce YPG’nin özellikle Kuzey Suriye’deki ilerleyişinden duyulan rahatsızlık dile getirilmişti. Ateşkesle birlikte bu durumda bir değişiklik var mı? Türkiye ateşkesin başladığı tarihten bu yana YPG’ye herhangi bir angajman kuralı çerçevesinde saldırı düzenledi mi acaba? 
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Tülay Hanım, sorunuzun son kısmından başlayayım. Türkiye ateşkesin başlamasından itibaren, özellikle çatışmaların önlenmesinin yürürlüğe girmesinden sonra DEAŞ hedefleri dışında herhangi bir topçu ateşinde bulunmamıştır. Geçtiğimiz 28 Şubat günü öğleden sonra altı hedefe 41 atış yapılmıştır. Bunlar zaten basınımızda da yer aldı. Biliyorsunuz, Suriye konusunda bizim temel hedefimiz Suriye’de çatışmaların durdurulması, siyasi istikrarın sağlanması ve gerçek bir siyasi geçiş sürecidir. Bunun olmaması, çatışmaların durdurulmaması ve siyasi geçiş sürecinin gerçekleştirilmemesi bölgede bir kaos, gerçek bir tehdit yaratıyor. Bu bölgeden kaynaklanan tehdit ve riskler de maalesef içiçe geçmiş vaziyette. Özellikle ülkemiz Suriye’yle bir sınır paylaştığı için bu tehdit ve risklerle de diğer ülkelere nazaran daha fazla karşı karşıya geliyor. 27 Şubat günü itibariyle çatışmaların önlenmesi çerçevesinde çatışmalar durduruldu, mutabakattan bu yana da yaklaşık iki gün geçti. Bugün beşinci gün. İlk gün kaydadeğer bir sükûnet yaşandığını söylemek doğru olur, fakat ikinci gün itibariyle özellikle rejim kuvvetlerinin ve Rusların bazı bombalamaları gerçekleşti. Rusların vakum ve misket bombası, rejimin de varil bombaları kullandığı yönünde bazı bilgeler bize ulaştı. Bu gelişmeler üzerine 29 Şubat günü çatışmaların durdurulması görev gücü Cenevre’de bir toplantı yaptı ve bu gelişmeleri ele aldı. Bu tarihten itibaren azalan oranda da olsa yine hem rejim kuvvetlerinin, hem Rus kuvvetlerinin yine bazı bombalamalarının gerçekleştiğini görüyoruz. Burada asıl önemli olan 9 Mart tarihinde başlayacağı söylenen müzakerelerin başlaması. Bunun için de mümkün mertebe çatışmaların durdurulması gerekiyor. Çatışmalar durdurulmazsa, rejimin ve özellikle Rus kuvvetlerinin bombalamaları bu şekilde devam ederse bu müzakerelerin başlamasının önünde bir engel olarak ortaya çıkabilir, biz tabiatıyla bundan endişeliyiz. 
SORU- Sayın Bilgiç, bir önceki sorunun devamı niteliğinde olsun. Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un Türkiye’nin sınırını kapatması yönünde bir çağrısı oldu. Aynı zamanda Rus medyası aralarında Çinli gazetecilerin de bulunduğu bir grup gazetecinin ateş altında kaldığına dair birtakım görüntüleri paylaştı ve bu ateşin Halep bölgesinde Türkiye’ye yakın bir noktadan kendilerine yönelik olarak açıldığını iddia ettiler. Lavrov’un sınırı kapatma çağrısı için ne diyorsunuz? Birinci sorum bu. 
İkinci sorum, geçtiğimiz aylarda Başika nedeniyle Irak’la sıkıntılı günler yaşanmıştı. Bağdat Hükümetiyle karşılıklı ziyaretlerin ertelendiği belirtilmişti. Önümüzdeki günlerde Irak’la ilişkilerimiz boyutunda herhangi bir ziyaret trafiği var mı? Bu ikinci sorum. 
Üçüncü sorum da, dün Frontex Direktörü Ankara’daydı, kendisinin birtakım açıklamaları oldu. O açıklamaların arasında sınır güvenliğiyle ilgili Türk polisinin özel bir teşkilat kuracağı da yer aldı. Acaba Frontex’le yürüttüğünüz diyaloglarda Türkiye tarafı olarak bir eksikliğimiz mi ortaya çıktı, özel olarak ayrı bir teşkilata mı ihtiyacımız var? Teşekkürler. 

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Şimdi ilk sorunuzdan başlayayım Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Lavrov’un ifadelerini biz de gördük. Özellikle Lavrov’un sınırımızdan Suriye’ye yardım konvoyları içinde silah gönderildiği yönünde birtakım ifadeleri oldu. Biz bunların maksatlı bir iddia olduğunu ve ciddiye alınacak tarafı olmadığını düşünüyoruz. Rusya’nın özellikle insan hakları alanında uluslararası kamuoyunca gayet iyi bilinen bir sicili var ve Lavrov’un bu ifadeleri Suriye’de Ruslar tarafından işlenmekte olunan savaş suçlarını örtmeye yönelik beyhude bir çabanın ürünüdür. 
Bunun dışında, yine Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsünün bir açıklaması oldu. Türkiye tarafından yapılan top ateşlerinin gazetecilere zarar verdiği yönünde bir iddiada bulunuldu, bu doğru bir iddia değil. Her şeyden önce bu gazetecilerin bulunduğu bölgeye yönelik olarak herhangi bir top ateşi vuku bulmamıştır. Biraz önce de söyledim, sadece DEAŞ hedeflerine yönelik olarak altı hedefe top atışı yapıldı. Türkiye bu iddia edilen yeri, ki basında Kinsaba kasabası olarak adlandırılıyor, hedef almamaktadır. Rusların bu iddiası aslında çatışmaların durdurulması çerçevesinde ılımlı muhalefete yaptıkları saldırıları örtbas etme girişiminden başka bir şey değildir. Suriye’de sivilleri hedef alan, Uluslararası Af Örgütü tarafından da savaş suçuyla suçlanan, okulları, hastaneleri vuran maalesef Rusya’dır. 
Üçüncü konuya gelirsek, göç konusu özellikle Avrupa Birliği çerçevesinde hem Avrupa Birliği’yle ilişkilerimizde, hem de kendi başına önemli konulardan bir tanesi. Frontex Direktörünün Ankara’da olduğunu ben de duydum, fakat bu sorduğunuz soruyu belki İçişleri Bakanlığı yetkililerine yöneltmeniz daha doğru olabilir. Ama bunun dışında, göç konusuyla ilgili olarak size şunu söyleyebilirim: Bu konu AB makamlarıyla yapılan görüşmelerde gündeme geldi, 7 Mart’ta zaten Türkiye-AB Zirvesi gerçekleşecek, gündemdeki konulardan bir tanesi de bu olacak. Türkiye-AB ilişkilerine ilişkin pek çok konu burada yine gündeme gelecek. Ama özellikle Türkiye’deki düzensiz göçün engellenmesine ilişkin olarak Türk makamlarının ortaya koyduğu bir eylem planı var ve bu eylem planı çerçevesinde Türk makamları da gerekli tüm tedbirleri alıyorlar. Ama dediğim gibi, bu üçüncü sorunuzu İçişleri Bakanlığı yetkililerine yönlendirirseniz belki size daha doyurucu yanıt verebilirler. 
Mahmut Bey. 
SORU- Mahmut Gürer, Akşam Gazetesi. Önce geçtiğimiz haftalarda Sayın Cumhurbaşkanının yaptığı bir açıklamada PYD’yle mücadele doğrultusunda Türkiye’nin gerekirse kara angajman kurallarında bazı değişiklikler yapabileceğini belirtilmişti. Akdeniz’de çok sayıda Rus gemisi var biliyorsunuz, hatta birçok ülkeden de gemi var. Türkiye yakın vadede deniz angajman kurallarında herhangi bir değişikliğe gitmiş midir acaba, kara angajmanıyla ilgili de bir çabası olmuş mudur? 
İkincisi, uluslararası medyada geçen hafta Başika’daki Türk askerlerinin bölgedeki DEAŞ hedeflerine bir kara operasyonu yaptığıyla ilgili bir iddia yer aldı. Herhangi bir doğrulama ya da yalanlama gelmedi, bu konuyla ilgili bilgi verebilirseniz memnun olurum. 
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Mahmut Bey, bu söylediğiniz konu sanal bir konu, onun için bu konuya ilişkin olarak herhangi bir yorum yapmayacağım. Güvenlik makamlarımız bu angajman kurallarına ilişkin olarak basını bilgilendirme ihtiyacı duyarlarsa bunu basınla paylaşabiliriz. 
Üçüncü soruya ilişkin olarak, ona bakmam lazım, eğer bir bilgi alırsam size bu konuya ilişkin olarak ek bilgi verebilirim. 
SORU- Efendim, Rusya’nın iddialarına ilişkin değerlendirmeleriniz oldu, ama bugün daha somut bir gelişme var. Rusya Dışişleri Bakanının bugün Cenevre’de Türkiye’nin Kürtleri bombaladığı ve ateşkesi ihlal ettiğine dair Mistura’yla görüşeceği söyleniyor. Buna ilişkin bir değerlendirmeniz olur mu? 
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Rusya Dışişleri Bakanı’nın De Mistura’yla görüşeceği iddiasını ben duymadım. Ama bir: Türkiye’nin angajman kuralları bellidir. İki: Türkiye çatışmaların durdurulması süreci çerçevesinde DEAŞ mevzileri dışında herhangi bir bombalama yapmamıştır. Üç, bu şu demek değildir, bunu Sayın Başbakanımız da söyledi: Türkiye gerekli gördüğü takdirde, güvenliği için her türlü tedbiri alabilir. Maalesef özellikle Suriyeli muhaliflerin de dile getirdiği önemli bir konu var. Suriyeli muhalifler hem rejimin, hem de Rusların muhaliflere yönelik olarak bazı bombalamalar gerçekleştirdiklerini söylüyorlar. Biraz önce size bazı rakamlar verdim, ama bu rakamları genişletmek mümkün. Bunu özellikle Cenevre’de müzakere masasına oturacak muhalefet temsilcileri söylüyor. Burada DEAŞ terör örgütüne, El Nusra’ya ya da BM çerçevesinde terör örgütü olarak adlandıran herhangi bir örgüte değil, tamamen ılımlı muhalefete yönelik bazı saldırılar sözkonusu. Bunu söyleyenler de Cenevre’de görüşmelere katılacak olan ılımlı muhalefet temsilcileri, onun için bunları ciddiye almak lazım ve bunlar ciddi iddialardır. 
SORU- Tanju Bey, dün Brüksel’den AFP’nin geçtiği bir haberde NATO’nun içinde Frontex’le işbirliği içinde Ege’de düzenleyeceği misyonun başlamamasının sebebi olarak Türk yetkililerin NATO gemilerinin Türk sularına girişine izin vermemesi sebep gösterilmiş. Bununla birlikte Türk yetkililerin bu sorunu çözmek için Alman bir Tuğamirali de Ankara’ya davet ettiği yine aynı haberde geçen bilgiler arasında. Bunların doğruluğunu öncelikle sormak isterim. 
Bir de geçen hafta NATO Genel Sekreterinin yaptığı açıklamada da vardı. Açıklama, anlaşmaya varıldıktan sonra operasyona katılan Türk ve Yunan gemileri birbirlerinin karasularına girmeyecekler, hava unsurları da birbirlerine hava sahasını ihlal etmeyecek, diyor. Ancak Ege’de tartışmalı karasuları ve hava sahası sözkonusu olduğuna göre bu nasıl belirlenecek, nasıl yürüyecek? 
Yine bağlantılı bir soru: Dün birtakım ajanslar 70 civarında üçüncü ülkeden gelen yasadışı göçmenin Yunanistan’dan Türkiye’ye iade edilmekte olduğunu haber verdiler. Bu geri kabul ya da iade, Yunanistan’la 2000’li yılların başında yapılan ikili anlaşma çerçevesinde midir ve nasıl bir süreç yürümektedir? Teşekkürler. 
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Sorunuz aslında güzel bir soru, çünkü Türkiye’nin NATO kuvvetlerinin Ege’de faaliyet göstermesine ilişkin olarak atmış olduğu adımları dikkate aldığınızda, AFP’nin bu haberinin gerçeklikten ne kadar uzak olduğu da kendiliğinden ortaya çıkıyor. 
Şimdi size bu işin sefahatını, yani birkaç ay öncesindeki gelişmeleri anlatayım. 
İlk önce biliyorsunuz 8 Şubat tarihinde Sayın Başbakanımız ve Merkel görüşmesinde, özelikle düzensiz göçün engellenmesine ilişkin olarak on maddelik ortak eylem noktaları belirlendi. Bunlardan bir tanesi de NATO çerçevesinde izleme, gözetleme ve keşif desteği verilmesiydi. Bu konuda mutabakata varan hem Sayın Başbakanımız, hem de Merkel oldu. Bu mutabakat üzerine 10-11 Şubat tarihlerinde düzenlenen NATO Savunma Bakanları Toplantısında Milli Savunma Bakanımız Alman ve Yunan muhataplarıyla bir görüşme yaptı. Bakanlar ortak bir öneride bulundular ve 24 Şubat tarihinde de bu konuya ilişkin olarak NATO Konseyi modaliteleri, yani bunun nasıl uygulanacağını kabul etti. 
Bu çerçevede şunu kesinlikle söyleyebiliriz: Bunun fikir babalığını Türkiye yapmıştır. Bu tarz iddialar özellikle son günlerde Yunan basınında da yer almakta ve bilgi kirliliğine sebebiyet vermektedir. Türkiye’nin kendi önerisine karşı çıktığını öne sürmek ne mantıklıdır, ne de tutarlıdır. Biraz önce de söyledim, bu konuya ilişkin olarak prensip kararı Sayın Başbakanımız ve Sayın Merkel’in beraber kabul ettikleri on maddelik ortak eylem noktalarından bir tanesidir. Onun için Türkiye’nin bunu engellediğine yönelik iddialar zaten saçma iddialardır. Hem saçma, hem hayal ürünü, hem gerçek dışı. Artık siz istediğiniz kelimeyi burada kullanın, ama bunlar doğru olmayan iddialardır. 



Biraz önce söylediniz, Ege Denizi’nde Türkiye-Yunanistan arasında bazı ikili sorunlar var, bunlar ikili düzeyde ele alınacak iddialar. Bizim hedefimiz, burada NATO faaliyetlerinin iki ülke arasındaki sorunları tetiklemeden icra edilmesidir. Bu yönde çaba gösteriyoruz, nitekim 24 Şubat tarihinde alınan Konsey kararı da bu şekilde tasarlanmıştır. Bu Konsey kararında NATO faaliyetlerinin Türkiye ve Yunanistan’ın ulusal tutumlarına halel getirmeden ve etki etmeden icra edileceği de yine kayıt altına alınmıştır. Keza NATO askeri makamlarının da hem Türkiye, hem Yunanistan ile yakın danışma ve eşgüdüm içinde hareket edeceği de yine Konsey kararında yer almıştır. Dolayısıyla Türkiye’nin NATO Konsey kararını engellemek için herhangi bir sebebi yoktur. 
Bizim temel hedefimiz ve beklentimiz, Ege Denizi’ndeki insani trajedinin hafifletilmesi için kararın lafzen ve ruhen titizlikle uygulanmasıdır. 
Şimdi bunun dışında özellikle düzensiz göç konusunda, biraz önce de söyledim, son dönemde önemli gelişmeler oluyor. Bu konuya ilişkin olarak bizim basınımıza da yansıdı, biraz önce sizin de söylediğiniz gibi yanılmıyorsam 2001 yılında imzalanan bir iade anlaşmamız var. Yunanistan’dan bu iade anlaşması çerçevesinde üçüncü ülke vatandaşlarının -ki bunların arasında Suriyeliler yok, çünkü Suriyeliler ayrı bir rejime tabiler- düzensiz göçmen olarak Türkiye’den gittiği kesinleşen bazı göçmenlerin Türkiye’ye gelmesi sözkonusu. Bu, özellikle Türkiye’nin düzensiz göçün düzenlenmesine ilişkin olarak yaptığı, attığı adımların bir parçası. Bu konuda da yine çalışmalarımız devam ediyor. 
SORU- ... (Mikrofonsuz Konuşma) 
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Bunu askeri makamlara da sormak lazım, benim şu aşamada bir bilgim yok gelip gelmediği hususunda. Bu konular NATO çerçevesinde görüşülüyor, yani bunda herhangi bir beis yok. 
SORU- ... (Mikrofonsuz Konuşma) 
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Şu aşamada o konuya ilişkin olarak bir şey söyleyemem, ama bu işleyen, yaşayan bir süreç. 
Evet, bu taraf bitti sanırım, en arka sıraya geçelim. 
SORU- Efendim, son günlerde Meclis’te yapılan bütçe görüşmelerinde yine muhalefet cephesinden Türkiye’nin Suriye politikasına ilişkin yeni eleştiriler ve çağrılar geldi. Türkiye’nin son beş yıldır sürdürmekte olduğu Suriye politikasını gözden geçirmesi ve bu politikasını değiştirmesi noktasında birtakım çağrılar sözkonusu oldu. Özellikle Rusya’yla ilişkilerin düzeltilmesi ve Suriye rejimiyle yeniden görüşmeye başlanması noktasında birtakım çağrılar var. Bu konuda Hükümetin Suriye politikası çok net, bunu biliyoruz elbette. Ancak, bu tarz çağrılar noktasında ve Suriye iç savaşının bugün geldiği nokta itibarıyla Türkiye’nin özellikle gelecekte başlayacak olan Suriye müzakereleri esnasında Suriye rejimiyle yeniden görüşme ihtimali var mıdır, böyle bir durum söz konusu mudur? Bu ilk sorum. 
İkinci sorum, Amerika Birleşik Devletleri’nde başkanlık seçimi sürecinde dün oldukça önemli bir gündü. “Süper Salı” olarak adlandırılan günde bir ön seçim gerçekleşti. Demokrat Parti’de Clinton büyük ölçüde adaylığını kolaylamış durumda… Asıl önemli olan kısım ise Cumhuriyetçi Parti’de Trump’ın önlenemez bir yükseliş durumu sözkonusu. Yine bu ön seçimden de avantajlı çıkmayı başardı Trump. 
Burada benim sormak istediğim soru, Trump’ın görüşlerini, politikalarını biliyoruz, bilhassa Ortadoğu politikalarını ve bakış açısını biliyoruz. Trump’ın olası bir ABD başkanlığı durumunda Türkiye-ABD ilişkilerinin nasıl etkileneceğini düşünüyorsunuz? 
Teşekkür ederim. 
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Kendinizi tanıtır mısınız lütfen? 
SORU- Tabii, Ulusal Kanal diplomasi muhabiriyim, ismim Yağız Baltacı. 
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Şimdi ilk sorunuzdan başlayayım. Suriye’de rejimle görüşme ihtimaliniz var mıdır diye bir soru sormuştunuz. Bunların hepsi istişari sorular ve benim ileriye dönük olarak yorum yapmamı istiyorsunuz. Ama ben size şunları söyleyeyim: 400 bin kişinin katili olan Suriye rejimiyle biraraya gelmek, görüşmek ne kadar doğru olur? Bence hiç doğru olmaz. Suriye rejimi zaten kendi meşruiyetini kaybetmiş bir rejimdir, eli kanlı bir rejimdir, 400 bin insanın da katilidir. Maalesef bugün yaşanan sadece ölümler değildir. Yerlerinden edilmiş pek çok insan var, eğitimden yoksun kalan insanlar, ailelerinden ayrılmış insanlar, annelerini-babalarını kaybetmiş çocuklar var, bunların hepsinin müsebbibi maalesef Suriye rejimidir. 
Suriye rejiminden bizim Türkiye olarak beklentimiz, Suriye’de bu krize bir an evvel çözüm bulunması ve istikrar sağlanmasıdır. Bunun için de Suriye rejiminin ve özellikle Esad’ın geçiş süreci içinde iktidarı bırakması gerekliliğidir, çünkü 400 bin kişinin katilinin Suriye’de kalması demek, Suriye’de istikrarın sağlanamaması demektir. Bunu herkes biliyor. Bu kadar yerinden edilmiş insan, rejimden ve çatışmalardan kaçan insanın da tekrar Suriye’ye bu şekilde dönmesi mümkün değildir. 
İkincisi; Trump’ın Ortadoğu politikalarına ilişkin olarak bir soru sordunuz, bu aslında çok istişari bir soru, buna burada yanıt vermeyi ben gerekli görmüyorum. Trump eğer seçilirse, o zaman politikalar incelenir, değerlendirilir, ama şu aşamada yanıt verilmesine gerek olmayan bir soru. 
Tülay Hanım. 
SORU- Basında çok yer aldığı için sormak istiyorum; … (Ses Kayıt Kesikliği)…Suriye ordusunun düşürülen Rus uçağının pilotunu öldüren Türklerden birisini yakaladığına dair. Böyle bir bilgi size ulaştı mı acaba, bu iddia konusunda ne diyeceksiniz? 
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- O konuya ilişkin olarak herhangi bir bilgi bana gelmedi, gelirse sizinle paylaşırdım. Bu aşamada bir bilgi olmadığı için herhangi bir şey söyleyemiyorum. 
Buyurun. 
SORU- Tanju Bey, ajansın bugün geçtiği yeni bir bilgi, 25 Şubat’ta İngiltere ve Türkiye arasında savunma anlaşması imzalandığı yönünde ve o anlaşmaya göre Türkiye’yle İngiltere arasında savunma alanında gizli bilgilerin de paylaşılabileceği yer alıyor. Bilginiz var mı, nasıl değerlendiriyorsunuz? 
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Benim şu aşamada bir bilgim yok. Bu herhalde savunma anlaşması ise Savunma Bakanlığı’nın uhdesine giren bir konudur. Belki Savunma Bakanlığı’na bu soruyu yöneltmek daha faydalı olur diye düşünüyorum. Ama bu konuya ilişkin olarak eğer ilave bir bilgi bizim dikkatimize gelirse, onu sizin dikkatinize getiririz. 
SORU- Efendim, Irak sorusunu atladınız. 
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- O konuya ilişkin olarak şu aşamada maalesef bende bir bilgi yok, yani bu konuya ilişkin olarak eğer her iki taraftan da karşılıklı olarak kesinleşen bir tarih olursa, bunu tabiatıyla sizinle en kısa zamanda paylaşırız. 
Herhalde başka soru yok. 
Arkadaşlar, düzensiz göç konusunda bazı sorular yönelttiniz ama bu konuya ilişkin Türkiye’nin yaptıklarını size isterseniz hemen kısaca özetleyeyim: 
Bu konuya ilişkin olarak Türkiye elinden geleni yapmaktadır, gerekli tüm tedbirleri de almaktadır. Düzensiz göçün hemen kesilmesi gibi bir durum aslında sözkonusu değil, yani bizim elimizde bir sihirli değnek yok, ama bunun için de bir zamana ihtiyaç var, kararlılıkla mücadele etmek gerekiyor. 
Düzensiz göçün kaldırılmasını teminen bizim attığımız bazı adımlar var. Örneğin 15 Ocak tarihi itibarıyla bir yönetmelik kabul ettik ve Suriyelilerin Türkiye’de çalışmasına imkân sağlanmış oldu. 
Keza, üçüncü ülkelere yönelik olarak vize rejimlerinde de bazı düzenlemelere ve özellikle e-vize uygulamalarında bazı değişikliklere gittik. Biliyorsunuz vize verilmesi konusunda Libya ve Irak’a yönelik bazı adımlar attık. 
Düzensiz göç konusunda komşu AB üyesi ülkelerle - hem Yunanistan’la, hem Bulgaristan’la- işbirliğimiz devam ediyor. Yunanistan’la da sahil güvenlik komutanları ve uzmanlar seviyesinde yapılan toplantılar var. 
Düzensiz göçe kaynak olan 14 ülkeyle geri kabul anlaşması imzalanması önerildi ve bu çerçevede 2015 Ekim ayında özellikle Türkiye üzerinden Yunan adalarına geçiş yapan göçmenlerin sayısında önemli ölçüde bir azalma var. Sahil Güvenlik Komutanlığı, güvenlik kuvvetlerimiz ve kolluk kuvvetlerimiz, düzensiz göçmenlerin özelikle Yunanistan’a geçmesini ciddi bir şekilde engellemeye çalışıyorlar. 1 Ocak-15 Şubat döneminde, yaklaşık 1,5 aylık dönemde 24,120 düzensiz göçmenin ülkemizden ayrılması engellendi, 93 göçmen kaçakçısı kolluk kuvvetlerimiz tarafından yakalandı. Sadece 15 Şubat günü Türk Sahil Güvenlik Komutanlığı 985 düzensiz göçmeni durdurmuştur. 
Biraz önce de söylediniz, bu konuya ilişkin olarak özellikle İçişleri Bakanlığımızda yeni bir daire başkanlığı tesis ediliyor, bunun detaylarını İçişleri Bakanlığımızdan alabilirsiniz. 
Gelinen aşamada AB’nin Eylem Planı ve yük paylaşımı çerçevesinde taahhütlerini yerine getirmesini bekliyoruz. Basında da çok yer aldığı için tekrar ifade edeyim, 3 milyar Avroluk bir meblağın Suriyelilere AB tarafından verileceğinden bahsediliyordu, bunun hızla tahsisinin gerçekleşmesi bizim açımızdan önemli. Bu çerçevede, ihtiyaç analizi yine AB yetkilileriyle makamlarımız arasında yapılıyor. 
Almanya’yla yakın bir işbirliğimiz var. Biliyorsunuz, Türkiye-Almanya Göç Çalışma Grubu, Kasım ayında kuruldu ve bugüne kadar üç kez toplandı. Keza yine ilgili kurumlarımız arasında, İçişleri Bakanlıkları arasında da gerekli koordinasyon ve mutabakat zabıtları da imzalanmış durumda. 



Biliyorsunuz, biraz önce de söyledim, 8 Şubat tarihinde Merkel’in Türkiye’yi ziyareti sırasında bir uygulama planı üzerinde mutabakat sağlanmıştı. On maddelik bu mutabakat planı çerçevesinde de yine gerekli koordinasyon sağlanıyor. Biraz önce sorduğunuz soru, NATO çerçevesinde yapılan işbirliği de bu on maddelik planın parçalarından bir tanesi. Bunların detaylarına girmiyorum arkadaşlar, detayları zaten daha önce de paylaşılmıştı. 
Evet, son soruyu alıp kapatalım. 
SORU- Tanju Bey, üçüncü ülkeler sözkonusu olduğunda hem tek tek Avrupa ülkelerinin, hem de AB yetkililerinin özellikle vurguda bulunduğu Mağrip ülkeleri var ve Fas’tan özellikle çok şikayetçiler. Irak ve Libya’dan sonra Türk Dışişleri’nde bu yönde bir hazırlık var mı? 
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Şu aşamada yok, ama dediğim gibi bunlar çok dinamik süreçler, yani benim burada size evet ya da hayır demem çok doğru olmaz. Bu konuya ilişkin olarak eğer bir çalışma yapılır ve sonuçlanırsa tabiatıyla biz gerekli tedbirleri alırız. Ama şu aşamada var ya da yok diye bir yorum yapamam ben bu konuda. 
SORU- Bir de, 14 ülkeden bahsettiniz… 
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- İsimleri bende ama şu anda isimlerini açıklamam doğru değil. Bunlar bizim yaptığımız öneriler, geri kabul anlaşması yapılmasına ilişkin olarak bu ülkelere önerilerde bulunduk. O ülkelerle müzakere ve istişare ettikten sonra onların alacağı karara göre böyle anlaşmaların imzalanması söz konusu olabilir. 
PÜRÜZLER GİDERİLMEDİ
Almanya bir süredir, İncirlik'te konuşlu uçakları ve görev yapan personel için üs bünyesinde tesisler inşa edilmesini ve alt yapının geliştirilmesini istiyordu. İncirlik üssüne inşa edilmesi istenen baraka ve yapılar konusunda görüşmelerin halen sürdüğü öğrenildi.
Ankara'daki yetkililer bu konuda çok istekli Almanya'nın, çeşitli haberlerle üsteki tesislere ilişkin anlaşmayı bir oldu-bittiye getirmeyi hedeflediğini aktardı. Alman talebine yönelik görüşmelerin Dışişleri Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı koordinasyonunda yürüdüğünü belirten yetkililer, anlaşmaya ilişkin pürüzlerin giderilmediği bilgisini verdi.

Diplomatik kaynaklar da İncirlik Üssü'ne yapılacak tesislerin IŞİD'e karşı ABD öncülüğünde oluşturulan Uluslararası Koalisyon kapsamında değerlendirilmesi gereken bir konu olduğuna işaret etti. Genelkurmay'ın ise İncirlik'in Almanların kullanımına açılmasına soğuk baktığı öğrenildi.