'Hancı' ve 'Kışlada Bahar' isimli şiirleriyle tanınan Bekir Sıtkı Erdoğan, Haydarpaşa GATA Hastanesi'nde dört gündür komadaydı. Erdoğan, dün (24 Ağustos) hayata gözlerini yumdu.




Aruz Vezni'nin Son Temsilcisini Kaybettik


Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin yaşayan değerli isimlerinden Bekir Sıtkı Erdoğan vefat etti. “Hancı” ve “Kışlada Bahar” isimli şiirleriyle tanınan Bekir Sıtkı Erdoğan bugün (Pazar) dünyaya veda etti.
1926 doğumlu olan Erdoğan 88 yaşındaydı. Haydarpaşa GATA Hastanesi'nde dört gündür komada olan Bekir Sıtkı Erdoğan, 24 Ağustos 2014 Pazar günü saat 18.00 civarında hayata gözlerini yumdu.
Şair Bekir Sıtkı Erdoğan'ın cenaze namazı 25 Ağustos Pazartesi günü ikindi namazını müteakip Üsküdar Çiçekçi'deki Selimiye Camii'nde kılındıktan sonra memleketi olan Karaman'a götürülecek. Son yıllarda tasavvufî şiirler yazan ve Türk şiirinin önemli ustalarından biri kabul edilen Bekir Sıtkı Erdoğan'ın vefatı, edebiyat dünyasını üzdü.

KENDİ ANLATIMIYLA BEKİR SITKI ERDOĞAN

İran'da Art Arda Terör Saldırıları İran'da Art Arda Terör Saldırıları

Karamanlıyım.Doğum tarihim 8 Aralık 1926.Karaman Gazi İlkokulve Orta okuldan sonra ikinci Dünya savaşı nedeni ile Konya'da bulunan Kuleli Askeri Lisesini bitirdim. 1946 da Ankara'ya gelerek Kara Harp Okuluna Katıldım.1948 de mezun olup 1949 da teğmen olarak, önce Harp okulu üçüncü sınıfı,sonrada 1950 yılında o zamanlar , Çankırıda bulunan Piyade sınıf Okulunu tamamladım.Aynı yıl çekilen kura ile şark hizmeti yapmak üzere,29.Tümen üstteğmenliğine terfi ettim.1953 de üç yılım tamamlandığı için, Ankara Askeri Ekmek Fabrikası İnzibat ve Muhafız Takım komutanlığına atandım.1953-57 yılları arasında bu hizmeti yürütürken,Ankara Ünüverstesi Dil ve Tarih Coğragfa Fakültesinin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne devam ederek mezun oldum.
1958 de Yüzbaşılığa,yükselerek Yedek Subay Okulu Bağlı Birlikler ,Ağır Silah Bölük Komutanlığına tayin oldum. Bu hizmeti yürürtürken Piyade sınıfından öğretmen sınıfına ve kadro icabı Kara Kuvvetlerinden Deniz Kuvvetlerine transfer edildim.
Öğretmen olarak ilk tayin yerim İstanbul Beylerbeyindeki Deniz Assubay hazırlama okulu oldu.Üç yıl sonra 1963 te Binbaşılığa yükselerek o zaman Heybeliadada bulunan Deniz Harp Okulu Lisesine Edebiywt öğretmeni olarak tayin oldum.Bu görevi kıdemli Albaylığa kadar sürdürerek 1974 de kendi isteğimle emekli oldum.
Gerek görevli yıllarımda , gerekse emekli olduktan sonra ,çeşitli sivil okullarda da öğretmenliklerim oldu.İstanbul Atatürk kız Lisesi,Site Koleji,Marmara Koleji,Moran Lisesi bunlar arasındadır.Özellikle emekli olduktan sonra yasal yaş sınırına kadar oniki yıl İstanbul Alman Lisesinde öğretmenliğim devam etti.
1949 yılında Zeliha hanımla evlendim, 1950 doğumlu deniz binbaşılığından emekli Yahya Gündüz isimli bir oğlum,1955 doğumlu resim ve sanat tarihi öğretmeni Sahil isminde bir kızım var.Onlarda evlidirler.Biri manevi olmak üzere ,Ebru,Tuba ve Alper isminde üç torunum var.
Deniz Harp okulu ve Cumhuriyetimizin Ellinci Yıl Marşları Türkiye çapında birincilik kazanan nazımlarımdır. Şiirlerimi, Bir yağmur başladı, Dostlar başına isimli şiir kitapları ile ayrıca uzun zamandır Türk Edebiyetı Dergisinde yayınlanan yüzeelliyi aşkın rubailerimi Sabır Sarmaşıkları ismiyle bir kitapta topladım.1965 sonrası diğer şiirlerimde Gönüller Kavşağı isimli kitapta topladım.
Şiirleri kadar sevdiğim hat çalışmalrına da zevk ve hevesle devam ediyorum.
Teşekkürlerimle

ŞİİRLERİNDEN...

Acı Salkım

Vakit yaklaşıyor toparlan ahbap 
Yarın bir gün bu meydanda talan var 

Nasıl olsa görülecek şu hesap, 
Sanma bu dünyada baki kalan var! 

Nic'oldu ticaret,hani karımız? 
Yağmaya gidiyor bütün varımız 
Görmesek,şahittir kulaklarımız 
Duymasak da kapımızı çalan var 

Haramdan bir eksik tartıp helalı 
Dengeye getirdik zehirle balı 
Has diye yutturduk en sahte malı 
Sanki kendimizden başka alan var. 

Ne haklı iş tuttuk ne doğru sanat 
Ayağa baş dedik,kuyruğa kanat 
Komaz yakamızı şol meşhur inat 
Ağızda gem,arkamızda palan var. 

Bir kuru mantıkla kalmışız yayan 
Menzile varır mı yerinde sayan 
Bu dünyada ab-ı hayat tatmayan 
Beklesin,ahrette kevser falan var. 

Bekir Sıtkı'm kalem banıp özüne 
Uykuları haram ettin gözüne... 
Oysa kim aldanır şair sözüne 
Sende dokuz köyden dönmüş yalan var!...

Yosma

Bir yar sevdim, etekleri yeldirme, 
Yeldirir sallanı sallanı kafir... 
Sakın dedim, kimselere bildirme! 
Bildirir sallanı sallanı kafir... 
Ağına düşmüşüm artık çarnaçar, 
Ben ondan kaçamam, o benden kaçar. 
Ağlasam, çapkınca karşıma geçer, 
Güldürür, sallanı sallanı kafir... 
Hesabı, kitabı şaşırdım çoktan... 
Bu bir işve değil, beladır haktan! 
Aklıma düştü mü gece yataktan 
Kaldırır, sallanı sallanı kafir... 
O çeşmeye gelir, sabrım son hadde. 
Cilve kitabına girmez bu madde! 
Bir küçük testiyi yarım saatte 
Doldurur, sallanı sallanı kafir... 
Sıtkı'm olan olmuş bize alemde, 
Aşığa kurtuluş yoktur bu demde. 
Görmesem ölürüm, fakat görsem de, 
Öldürür, sallanı sallanı kafir!.. 

Yağmur Öncesi

Senden bu mesajlar bana dost,aymağa durdum
Hiç böyle derin gönlüme düşmezdi bu sevda!

Yerden ayağım kurtuluyor, saymağa durdum...
Hiç böyle derin gönlüme düşmezdi bu sevda !

Ben, sende bulup kendimi, yalnız sana verdim
Savruldu bu yangınla dumanlar gibi derdim..
Ruhum uçuyor, kuşların esrarına erdim;
Hiç böyle derin düşmezdi bu sevda !

Sönmez bu ateş; aşk ile beslenmişim özden..
Kim böyle şakır; nazıma heveslenmişim özden..
Artık susamam, bir kere seslenmişim özden,

Hiç böyle derin gönlüme düşmezdi bu sevda !

Hancı


Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı! 
Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş...
Aman karanlığı görmesin gözüm, 
Beyaz perdeleri ger yavaş yavaş... 
Sıla burcu burcu ille ocağım...
Çoluk çocuk hasretinde kucağım 
Sana her şeyimi anlatacağım, 
Otur başucuma sor yavaş yavaş. 

Güç bela bir bilet aldım gişeden, 
Yolculuk başladı Haydarpaşa 'dan... 
Hancı, ne olur, elindeki şişeden 
Bir kaç yudum daha ver yavaş yavaş!.. 

Ben o gece hem ağladım hem içtim, 
İki gün diyardan diyara uçtum 
Kayseri yolundan Niğde'yi geçtim, 
Uzaktan göründü Bor yavaş yavaş... 

Garibim, her taraf bana yabancı, 
Dertliyim çekinme, doldur be hancı! 
İlk önce kımıldar hafif bir sancı, 
Ayrılık sonradan kor yavaş yavaş...

Bende bir resmi var yarısı yırtık, 
On yıldır evimin kapısı örtük... 
Garip birde sarhoş oldu mu artık 
Bütün sırlarını der yavaş yavaş... 

İşte hancı! ben her zaman böyleyim, 
Öteyi ne sen sor ne ben söyleyim? 
Kaldır artık, boş kadehi neyleyim? 

 

Şu benim hesabı gör yavaş yavaş...

Kışlada Bahar

Kara gözlüm, efkârlanma gül gayrı!
İbibikler, öter ötmez ordayım.
Mektubunda diyorsun ki: 'Gel Gayrı!'
Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.

Ah çekerim resmine her bakışta!
Bir mahsunluk var o boyun büküşte.
Emin ol ki, her sigara yakışta,
Sanki, duman tüter tütmez ordayım...

Mor dağlara, karargâhlar kurulur;
Eteğinde bölük bölük durulur...
On dakika istirahat verilir;
Tüfekleri çatar çatmaz ordayım!..

Dağlar taşlar bu hasretlik derdinde;
Sabır, sebat etmez gönül yurdunda!
Akşam olur, tepelerin ardında,
Daha güneş batar batmaz ordayım...

Aramıza dağlar girmiş koskoca!
Meraklanma, gönlüm dağlardan yüce...
Bir gün değil, beş gün değil, her gece,
Yatağıma yatar yatmaz ordayım...

Bahar geldi; koyun, kuzu koklaştı,
İki âşık, senelerdir bekleşti...
Kara gözlüm, düğün dernek yaklaştı;
Vatan borcu biter bitmez ordayım!..


                                                                                        Güz Düşünceleri

Bu sabah gökyüzü daha bir yorgun,
Daha bir dumanlı,
Daha bir derin!
Şu anda, omzumdan tanıdık bir el,
Tutup silkelese şöyle bir güzel,
Kurtulsam yükünden düşüncelerin!








Suda Ayak İzleri

Önce bir deniz düşer aklıma
Masmavi bir şarkı başlar derinden.
Sonra yosun kokan ıslak bir rüzgâr;
Saf saf, serin serin gelir,
Rüzgârda lirik fısıltılar,
Rüzgârda ilkbahar sahillerinden
Müjdeler taşıyan sözlerin gelir!

Açılır hayale kıvrak bir yelken,
Çözülür dolaşır mısralar bir bir.
Ve sen gelirsin uzaklardan sen;
Hani o en yitik efsanelerden
Ta ruhuma gülen gözlerin gelir.

Çocuksu bir umut karışır tuza,
Tüm katı gerçekler çözülür, erir.
Kıyıdan bir gölge uzar sonsuza
Yasaklar, incecik bir geçit verir;
Üzerinden ürkek, belli belirsiz

Üzerinden kaçak yakamozlarla
Bana doğru ayak izlerin gelir.


                                                                  Yağmurda Unutulan Şarkı

Önce bir yağmur bir yağmur iki gözüm...
Önce ıpıslak iki kuş!
Sonra yıkılmış evrenler geçti vitrinlerden,
Sonra insanlar iki gözüm!
İnsanlar,
Kahrolmuş!...

Islak senaryolar üstüne ta iç boşluktan,
Boyut boyut yalnızlıklar ağıyordu...
Öksüz anılar üstüne iki gözüm!
Kırık ikindiler üstüne,
Kuşkulu bir yağmur yağıyordu...

İkişer üçer yitiriyordum seni kavşaklarda,
Yollar ayak bileklerime dolanıyordu hep,
Taş taş çöküyordu en kutsal yapılar...
Yüzler karanlıktı iki gözüm!
Düşünceler dar,
Bir geçit bulamıyordum sana,
Ellerim yordamlarını yitirmişti üstelik,
Hep yabancıydı çaldığım kapılar!...

Oysa ki, son çağrımdı bu ta can köşemden!
Oysa yürek yürek son yeşermemdi,
Çağ çağ, kanat kanat, sevgi, ışık, nur...
Ah sonra o yağmur iki gözüm!
Ah sonra o,
Yağmur!...

Şimdi,
En kırık vaktidir uzak inbatların...
Öykümüzün en yaralı yerinden,
Damlar yüreğime ılık bir sızı!
Sonra birden duyar gibi olurum,
Hoyrat yağmurlar altında,
Martı çığlıklarına karışıp giden

Çocuksu şarkımızı...


ASLINDA HER KUL SEVDİĞİYLE BERABERDİR...