Seçimin üzerinden 105 gün kadar bir zaman geçti. Seçimin sonuçları çeşitli açılardan değerlendiriliyor, tartışılıyor. Ancak çok erken ve ciddi yanlışlar içeren değerlendirmeler, ezberlenmiş tekrarlara ve kabul edilmiş hatalara dönüşme eğiliminde. Siyasi sözcülerin seçim verilerini kendileri için en elverişli rakamları seçerek kullanması bilinen bir durum. Bu konuda, ilginç bir matematik sistemi kullanan Bahçelinin çok özel ve öznel değerlendirmeleri hafızalarda İlk günki tazeliğini koruyor,ve yine yeni yeniden Profesyonel gazetecilerin, araştırmacıların da siyasi yakınlıklarına göre rakamları eğip büktüğüne sık rastlanıyor.
“Biz başardık, zafer kazanmadık. Zafer düşmana karşı kazanılır.”
Gün geçtikçe ortadoğu toplumlarına benzemeye başladığımızı bu tarihi düzlemde başarı'nın her türünü,sanki karşımızda bir yada birçok düşman varmış da onları altetmiş gibi taraf imgesi üzerinde düşman olma mantığı ile hareket ediliyor.Bu hiç bir zaman gelişmemiş ve gelecekte de gelişme ihtimali olmayan toplumlarda görülen sosyal doku'nun kendini ifade etme biçimidir.Kutuplaşma ve ayrışma'nın bir ötesi olan bu algı toplumdaki farklı düşünen, hisseden, kendini resmi düzlemin dışında tanımlayan kişi ve guruplar ile, kendisini iktidara yakın yahut yanyana gören, resmi ideolojiye kendini çok yakın hissetmese de statüko'dan gayet memnun olan ve bu statik yapıdan beslenenler arasında büyük bir uçuruma, nefrete ve hatta düşük yoğunluklu savaş'a bile neden olacaktır, yazın bir kenara ayrışma ve kurtuplaşma bu biçime devam ederse gizli bir ele dahi ihtiyaç olmadan bu ülke başlangıçta, karşıtlar ve yandaşlar olarak ayrışıp, cepheleşecek, sonra mikro milliyetçi, soycu, ve mikro teolojik olarak daha küçük parçalarla içsel ayrışmalar ve hep beslenip gelen ezilmişlik psikolojisi de hortlayarak parça parça edilmemiz içten bile değil. 
(15 Temmuz hain darbe girişimi'nin 3. yıldönümünde tertiplenen proğramlara sadece Cumhur İttifakı içinde bulunan biri bir diğerinden biraz daha büyük olan iki parti ve taraftarlarının katılacağı ve 15 temmuz 2016 gecesi oluşan birlik ve beraberlik havası'nın bu proğramlarda teneffüs edilmeyeceğini düşünüyor hatta bu konuda haklı çıkmam durumunda şimdiden duyacağım endişe ve üzüntüyü okurlar ile paylaşmak istiyorum. Lütfen 15 Temmuz Ruhunu bu parti ve bazı dar kafalı,ötekileştiren yöneticilere rağmen bırakmayalım, CHP-MHP-SP-HDP-DSP-BBP-TKP-AK PARTİ olarak hep birlikte katılım sağlayalım, ayrıştıran ve kutuplaştıranlara rağmen hiç olmazsa burda ayrışmayalım.)

Kula Kul toplumundan, Birey toplumu olmaya bir türlü geçemeyen toplumlar eninde sonunda sözde sivil (!) örümcek ağları ile örülüp, sosyal dinamikleri ve içindeki bireylerin kendini konumlandırma biçimleri ile, inançları, düşünceleri, dünya görüşleri, hatta tuttuğu takım üzerinden bile ayrıştırılıp, kutuplaştırararak parçalanırlar sonra da bu Millet olmaya başladığı yerlerden çatır çatır kırılırlar, koskoca bir milleti de iddasından, ülküsünden, amaçlarından, hedeflerinden vururlar, hedef alırken böylesi yapma zaferler sayesinde hedef olurlar.
İyi niyetimizi bir hayli zorlayarak desek ki; Maksatlı olmadığı anlaşılan ama bazı ezberlere uyduğu için kolay kabul gören hataların tekrar ettiği görülüyor. En belirgin olanı şu: Seçim sonucu veren kaynakların neredeyse tamamında “Türkiye geneli” diye belediye başkanlığı oylarının toplamı veriliyor. Ve bu verinin karşısında partilerin yüzdesi olarak görülen rakamlar da partilerin oy seviyeleri olarak bütün yorumlarda kullanılıyor. Buna dayalı analizler yapılıyor. Bu rakamlara göre AKPARTİ yüzde 44.3 ve MHP  yüzde 7.3 oranları toplanıp cumhur ittifakının yüzde 51.6 oyu olduğu hükmüne varılıyor. Peşinden de, “önceki seçime göre iktidar oylarını korudu”, “çok şey değişmedi” yorumları geliyor.
Bu toplamı ittifak oyu olarak kullananlar AKPARTİ’nin neden yüzde 2 yükseldiğini, MHP’nin yüzde 4 düştüğünü açıklayamadıklarına da bakmıyorlar (sadece bu bile olayda bir saçmalık olduğunu görmeye yeter oysa). İktidar ve yakınları da, ilk geceden bu yorum versiyonunu çok sevdiği için altını kalınca çiziyorlar. Ancak, muhalif çevreler de bunu doğru kabul edip, yenilgiyi kaybedilen belediyeler üzerinden anlatmayı seçiyor. Siyasi analiz olarak yanlışlığı bir yana, matematik olarak bile büyük bir saçmalık bu. Çünkü, olay tamamen elmalar ile armutların karşılaştırılması. Anlamak için okumaya devam ederseniz eğer basitçe anlatayım.
Yerel seçimlerde belirli bir şehirde, bir bölgede veya ülkenin bütününde partilerin aldığı desteği görebilmek için bakılması gereken veri, belediye ve il genel meclisi oylarıdır. Çünkü belediye başkanlığında oy kullanan seçmen, adayın kimliği, kazanma olasılığı ve daha pek çok faktörle parti tercihlerinden ayrılır / ayrılabilir. Buna karşılık meclis seçimlerinde parti tercih veya mensubiyetine daha uyumlu oy davranışı gösterir. Büyük (belediye başkanlığını kazanma şansı bakımından önde) partilerin belediye başkan oyları yüksek, meclis oyları daha düşük çıkarken, küçük ve ideolojik partilerin belediye meclis oyları başkanlık oylarına göre daha yüksek olur. Bu fark, küçük ve önemsiz kabul edilecek bir fark da değildir. Mesela, 2014 seçiminde AKPARTİ’nin bu iki kategori oyu arasında yüzde 2.5 fark vardı. MHP’de ise bu fark yüzde 4’e yakındı.
Durum, daha önceki yerel seçimlerde olduğu gibi, 2019 seçimi için de geçerli. Hatta karmaşık ittifak sistemi dolayısıyla daha da önemli. Bir başka karşılaştırma sakatlığı da, katılım oranları ve seçmen sayıları farklı olan seçimlerde yüzdelere bakarak ölçme yapmaktır. Çünkü farklı koşullarda yüzdeler aynı sayıları ifade etmezler. Yani bir seçimdeki yüzde 50, seçmen sayısı ve katılım oranı farklı bir başka seçimdeki yüzde 50 ile aynı sayıyı ifade etmez. Bu yüzden oy seviyesindeki değişimi yüzdeler üzerinden değil oy sayıları üzerinden yapmak gerekir. Bu çerçevede, Cumhur İttifakı beş senedir hep aynı sonucu alabiliyor mu? Oyunu hep koruyor mu. Hiçbir şey değişmiyor mu? Elmalarla elmaları, armutlarla armutları karşılaştırarak  bir bakalım:


Önce, sadece seçimler arasındaki bir karşılaşmadan daha fazla şey anlatabilmek için tercih ettiğim özel gruplamadan bahsetmek gerekiyor: Türkiye’nin seçmen sayısı açısından sıralı ilk on şehri (İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya, Adana, Konya, Kocaeli, Mersin, Gaziantep) toplam seçmen sayısının tam yarısını oluşturuyor. AA verilerine göre 31 Mart’ta 46 milyon 430 bin geçerli oy kullanılmış, bunun 23 milyon 212 bini bu on şehirde sandığa girmiş. Bu şehirler 1 milyon ve üzerinde seçmenin oy kullandığı merkezler ve Türkiye’nin ekonomik, toplumsal, kültürel ve dolayısıyla siyasal hareketliliğinin en yüksek olduğu şehirler. Sadece sıralamaya göre gruplandırılmış olsalar da kendiliğinden bir kültürel-politik, hatta kısmen coğrafi çeşitlilik içerdikleri de ortada.
Bu merkezlerin temsil ettiği Türkiye’nin ortaya koyduğu eğilimin, siyasi gelecek açısından ülke genelinden daha fazla şey söylüyor olacağını iddia etmek çok yanlış olmaz. Bu yüzden Cumhur İttifakının son beş yılda oy desteğindeki hareketliliği ölçmek için karşılaştırmaları bu on ildeki toplam oylar üzerinden yapmak, geçmişi karşılaştırmaktan çok geleceğe dair olacaktır ve dinamik eğilimi, değişimin yönünü gösterecektir. Elbette bu çalışmayı tüm büyükşehirler (ki bu otuz şehir ülke seçmeninin üçte ikisi- veya Türkiye geneli için genişletmek de mümkün.)  Ancak, aşağıdaki veriler bu on ildeki toplam oylar üzerinden ve sadece iktidar ittifakını değerlendirmekle sınırlı olacak.


Bu seçim Güneydoğu’da HDP açısından hüsranla sonuçlandı. Dünyada birey değerinin farkına varan bölge halkı ideoloji engelini beyninde aştı. HDP, bölge oylarını çantada keklik görmemesi gerektiğini, terör örgütü ile arasına mesafe koymazsa yok olup gideceğini nihayet gördü. AKPARTİ, Güneydoğu’dan gelen Kürt oyları ve Cumhur İttifakı ile iktidarını tartışılır kılmaktan kurtulmuştur. Ancak ekonomik kriz derinleşir ve toplumda büyük bir hoşnutsuzluk oluşursa erken seçim gündeme gelebilir. 
CHP ise Batı’daki  HDP oyları ve Millet İttifakı sayesinde üç büyük şehri ele geçirmiş ve seçimin en büyük kazananıdır. Türkiye’de iktidara giden yol 1994’den beri belediyedeki başarıdan geçmektedir. Bunun bilincinde davranırlar, yolsuzlukları engellerler, gelirleri halka doğrudan dokunan hizmetlere yönlendirirlerse başarılı olurlar. Belediyenin merkezi yönetimden mega projeler dışında yardım alıp almamasının ise hiçbir önemi yoktur. Avrasya Tüneli’nin oy getirmediği bizzat yaşanarak görülmüştür. İstanbul belediyesinin gelirleri projelerini gerçekleştirmek için fazlasıyla yeterlidir.


MHP, Mersin ve Adana gibi büyükşehirleri kaybetmiş ancak belediyelik sayısını artırmıştır. Bu kazanç mıdır derseniz? Tartışmaya açıktır. Ancak seçmen olan ve MHP'ye gönül veren bir çok sade vatandaştan dinlediğim yorum ve değerlendirmelere göre ;İYİ Parti'nin alternatif olarak Milliyetçi oyları kendine çekme durumu gittikçe güçlenmeye başladığı ama (Ülkücülerin halen kendilerini sahipsiz hissettikleri araştırmalarda net olarak göülmekte.) için (bu konuyu uzunca bir başka yazımda ele alacağım.)  baraj altında kaldıklarını açıkça görmüşler ve artık AKPARTİ’nin kanatları altından çıkamayacak konumdadırlar. Zımni bir anlaşma içindedirler. “Ben seni iktidar yapayım; sen beni meclise sok.” şeklinde yorum yapan seçmen sayısı hiçte azımsanmayacak düzeyde.
Ayrıca; Cumhur İttifakı içinde bulunan siyasi parti liderlerinin en önemli sloganı olan Bekâ olsu üzerine yapılan siyasi algı çalışması nerdeyse fiyasko olarak geri döndü,Bekâ siyaseti, iktidar kanadına beklediği faydayı sağlayamadı. Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli’nin bekâya aşırı yüklenmeleri, belki parti tabanında bir miktar tahkimat sağladı, ama muhalefete sempati duyan kesimleri zerre kadar etkilemedi. Bilhassa büyük şehirlerdeki iktidar yanlıları tarafından inandırıcı bulunmadı. MHP seçmenini de umulduğu kadar motive edemedi. Ekonominin birinci gündem olduğu bir konjonktürde, ekonomik sıkıntıları perdelemek için ileri sürülen beka söylemine itibar edilmedi.

Başkan Yalçın öğrencilerin tiyatro gösterisini izledi Başkan Yalçın öğrencilerin tiyatro gösterisini izledi


Temmuz 2019 başlarında KONDA, "23 Haziran 2019 Sandık Analizi ve Seçmen Profilleri" raporunu açıkladı. Açıklanan rapora göre MHP seçmeninin 3'te 1'i, HDP'nin yüzde 90'ı ve kendi adayı olan Saadet Partisi, Millet ittifakı adayı Ekrem İmamoğlu'nu desteklemiş.
Çok İlginç Noktalardan bilimsel tekniklerle değerlendirmeler yapılan raporda yer alan veriler özetle şöyle:

MHP seçmeninin sadece üçte biri Yıldırım'a oy verdi
* 2019 Mart seçimlerinde MHP'li seçmenlerin yarısından azı Binali Yıldırım'a oy vermişti.
* Haziran ayında bu destek daha da zayıfladı ve MHP seçmenlerinin sadece üçte biri Binali Yıldırım'a oy verdi.
* MHP seçmenlerinin çoğunluğu ikinci seçimde Ekrem İmamoğlu lehine oy kullandı.
* 31 Mart öncesinde yapılan saha çalışmasıyla 23 Haziran öncesi yapılan çalışmayı karşılaştırdığımızda MHP'lilerden İmamoğlu'na giden oyların oranının yüzde 11'den yüzde 28'e çıktığını görüyoruz.

AK Parti seçmeninin %3,5'u İmamoğlu'na oy verdi
* Oy geçişi modeline göre, AK Parti'ye oy veren seçmenlerin %3,5'u Haziran'da İmamoğlu'na oy verdi.
* İstanbul Mart seçimlerinde oy kullanmayıp Haziran'da sandığa giden tüm seçmenlerin İmamoğlu'na oy verdiğini ve Yıldırım dışındaki adayların kaybettiği tüm oyların da yine İmamoğlu lehine kullanıldığını varsaysak bile, İmamoğlu'nun oylarındaki artışı Yıldırım'dan oy geçişi olmadan açıklamak mümkün değil.
Aşağıdaki tabloda bölgesel oranları görülen Doğu Karadeniz kökenli İstanbul seçmenlerinin antipatisini kazanan, mantık ve edep dışı söylemler AK PARTİ'ye (Sayın Cumhurbaşkanı'nın Doğu Karadeniz (Rize) li olmasına rağmen) çok ciddi bedel ödemesine sebep oldu, Doğu Karadeniz halkını tanıyan herkes bu bedelin tek seçimle sınırlı kalmayacağını, böylesi dengesiz ve maksatlı söylemlerin sanki AK PARTİ yeniden iktidar olmak istemiyor düşüncesini zihinlerde oluşturmaya başladığıda ayrı bir gerçeklik.


 

SP seçmeni İmamoğlu'nu destekledi
* Mart seçimlerinde ağırlıklı olarak kendi adaylarını destekleyen Saadet Partisi seçmenleri Haziran seçimlerinde İmamoğlu lehine oy kullandı.
HDP seçmeninden İmamoğlu'na %90 destek
* HDP seçmenleri arasında İmamoğlu'nu destekleme kararı ortaya çıkmadan önce sadece yüzde 53'ü İmamoğlu'nu desteklerken, bu oran bir sonraki araştırmada yüzde 90 mertebesine çıkmış durumda.
Gençlerin İmamoğlu'na desteği %58
* İmamoğlu'nun oyu gençler arasında yüzde 37'den yüzde 58'e çıkıyor.
* Diğer yandan Binali Yıldırım'ın sene başında tüm kümelerde eşit oranda tercih edilirken sadece 49 yaş ve üzeri grubunda aynı oranı koruyabildiğini tespit ediyoruz.
* Buna karşılık Yıldırım'a destek 18- 32 yaş grubu gençler arasında oyu yüzde 36'dan yüzde 30'a inmiş.

Yıldırım "Dindar muhafazakârlar arasında oyunu artırdı"
* İlk olarak kişilerin kendilerini tarif ettikleri hayat tarzı kümelerine baktığımızda Yıldırım'ın en güçlü olduğu "Dindar muhafazakarlar"da oyunu son aşamada biraz artırdığını söyleyebiliriz.
* Ancak, Ak Parti'nin, dolayısıyla Yıldırım'ın güçlü olduğu Dindar Muhafazakarlar arasında bile İmamoğlu'nun oylarını arttırdığını görmek mümkün.


* Yıldırım seçmenleri içinde yüzde 10'un üstünde kendine Modern diyen, İmamoğlu seçmenlerinin içinde de yüzde 10 mertebesinde Dindar Muhafazakar diyen bulunuyor.

Twitter kullanıcılarının %65'i İmamoğlu'nu destekledi
* Twitter kullanıcıları en fazla İmamoğlu destekçisi olan kümelerden biri olarak karşımıza çıkıyor.
* Ocak ayında yüzde 53'ü İmamoğlu'na oy vereceğini belirten Twitter kullanıcılarının Millet İttifakı adayına desteği 23 Haziran öncesi yüzde 65'e kadar çıkmış.

Facebook'ta paralel dağılım, Instagram'da İmamoğlu
* Genel tercihle en paralel dağılıma sahip küme ise Facebook kullanıcıları. Yaş ortalaması daha genç olan Instagram kullanıcıları arasında da (Twitter kadar olmasa da) bir İmamoğlu ağırlığı görmek mümkün.
2014 yılında her iki partinin büyükşehir belediye başkanlığı oyları toplam 12 Milyon 850 bin (yüzde 56.4). Aynı seçimde belediye meclisi üyeliği seçiminde ise bu sayı 12 Milyon 960 bine çıkıyor (yüzde 57.3). 2018 genel seçimlerinde de cumhur ittifakının bu şehirlerde aldığı toplam oy 12 milyon 550 bin (yüzde 51.1). 31 Mart 2019 için henüz YSK geçici sonuçları açıklamadı ama medyada aktarılan verilere göre, bu on şehirde iktidar ittifakı büyükşehir belediye başkanlığında 11 milyon 200, belediye meclisinde de 10 milyon 720 oy almış görünüyor. Henüz toplama dahil edilmemiş yüzde beş oy olduğunu varsayarak rakamları 11 milyon 800 bin (yüzde 50.7) ve 11 milyon 250 bin (yüzde 48.3) şeklinde yuvarlasak bile oy sayısındaki ciddi düşüş çok bariz olarak görülüyor.

İttifak partilerinin 2014 yılındaki büyükşehir belediye başkanlığında aldıkları toplam oyda beş yıl içinde 1 milyon gerileme olduğu görülüyor. 2018 genel seçimi ile de karşılaştırılabilecek belediye meclisi oylarında ise, 2014 – 2018 arasında 300 bin, 2018 – 2019 arasında ise 1 milyon 300 bin olmak üzere toplamda 1 milyon 600 binlik gerileme yaşanmış. Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “gönüllere girememe” özründen yola çıkılırsa, aslında ittifak Türkiye’nin yarısında 1 milyon 600 bin kişinin (yaklaşık yüzde 8) gönlünden çıkmış. Bu tabloya, grafikle son derece uyumlu 7 Haziran 2015’de 12 Milyon 505 bin (yüzde 55.2) ve 2016 referandumundaki 11 Milyon 687 bin (yüzde 47.9) sayıları da gerilemenin düzenli biçimde yürüdüğü düşüncesini destekliyor. Yüzde olarak 57, 55, 48, 51, 48 şeklinde bir grafik oluşuyor. 31 Mart 2019 kesin sonuçlarına göre; AK Parti yüzde 42,55, CHP yüzde 29,81, İYİ Parti yüzde 7,76, MHP yüzde 7,44, HDP yüzde 4,52, Saadet Partisi yüzde 2,91, BBP yüzde 1,59 oranında oy aldı.
YSK kesin rakamları doğrultusunda bakacak olursak İttifak sistemindeki karışıklık nedeniyle bu oyun AKPARTİ ve MHP arasında bölüştürülmesi çok zor ama kayıp payının AKPARTİ’de daha fazla olduğunu düşünmek için çok nedenimiz var ve bu on şehirde AKPARTİ oyunun yüzde 40’ın altında olması güçlü ihtimal.
Beş yılda seçmen sayısının sabit olduğu varsayılsa bile ittifak partilerinin oy oranı önce 57.3’ten 51.1’e, ardından da 48.3’e düşmüş, erime düzenli hale gelmiş. Oy sayısı olarak toplamda 1 Milyon 600 bin kayıpla beş yılda neredeyse yüzde 9 civarında gerileme yaşanmış. Bu tabloyu, iktidarın oylarını koruduğu, çok katı konsolidasyonu sündürdüğü, hiçbir şeyin olmadığı şeklinde yorumlamak pek mümkün değil. Bu konudaki ısrar, kötü niyetten değilse, kötü ezberden olabilir.


YSK verilerine göre, 2014 – 2019 arasında seçmen sayısı yaklaşık yüzde 8 artmış. Katılım oranlarını dikkate alıp bunu yüzde 5’e çeksek bile; cumhur ittifakının belediye meclisi kategorisinde 2014’deki oyunu korumuş olduğunu iddia edebilmek için alması gereken oyun 13 milyon 600 bin olduğu ortaya çıkıyor. Oysa 31 Mart itibariyle cumhur ittifakının bu on şehirde belediye meclisinde aldığı toplam oy 10 milyon 720 bin (Biz onu 11 milyon 250’ye yuvarladık). Oyunu korumuş bir cumhur ittifakının alması gereken oylara göre yapılacak bu projeksiyona göre, 2014 seçimine göre ittifak toplam 2 Milyon 350 bin seçmen kaybetmiş. 2018 genel seçimine göre yapılacak projeksiyondaki kayıp ise yaklaşık 1 Milyon 400 bin civarında. Dolayısıyla, “gerçek kaybın” yüzde 10’ların üzerinde olduğunu söylemek mümkün.


Ancak daha önemlisi, Türkiye’nin en dinamik yarısını temsil eden bu şehirlerdeki eğilimin son derece düzenli ve kararlı bir eğri oluşturması. İşte bu yüzden, bir hareketsizlikten çok, yavaş ama kararlı bir hareketten bahsedilebilir. Türkiye’nin dinamik yarısında milyonlar seviyesinde oy, beş yıldır yavaş ve düzenli biçimde iktidardan uzaklaşıyor. Köylü kurnazlığı yapan AK partili oluvermiş Bürokrasi tabakası ile kendi çevresinden başka çevrelere yağmurlu havada su vermemeye alışmış dar kafalı, ahlak problemi olan, toplumda her anlamda kötü izler bırakmış ve dışlanmış yada küçük olsun benim olsun mantığı ile eski milli görüş gömleğine beraber girdikleri halkın bir kısım sünepe olarak adlandırdığı ezik ruhlu,tutartsız tiplerin il ve ilçe yöneticisi olduğu, il ve ilçelerde hiç bir belediyenin kazanılamadığından hareket edilirse çeşitli araştırmalardaki yaş, eğitim, sosyo-kültürel veriler açısından iktidarın hangi gruplarda zorlandığına dair işaretlerle çok uyumlu bir tablo. Bu bir siyasi çizgi için, gidişatı değiştirmediği takdirde “yavaş ölüm” tablosu. Buna karşılık “bir şey olmaz”, “her şey donmuş” ezberlerine sarılmak, oraya doğru sürülmeye direnmek yerine teslim olmak, agresif rehaveti büyütmek bu kadar cazip olmamalı.
AK PARTİ ve MHP çıkar işbirliği'nin ötekileştirdiği her insan en azından ailesini etkileyecek, ailelerin etkileşimi bir sokağa, daha sonra bir mahalleye ve bir şehire yansıyacaktır, bu kaçınılmaz, Ötekileşenler son üç seçimde yaptıklarından daha büyük bir faturayı bahsekonu bu partilere bundan sonraki seçimlerde kesmeye hazırlanıyorlar.
Muahfazakarlar, Liberal'ler Demokratlar, Milliyetçiler kendini her ne tür bir bakış açısı ve fikir ile ifade ederlerse etsinler, azami müşterek aramıyorlar artık asgari müştereklerde karşılık bulan bir adaya yüklenilecek ve önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde  ve diğer seçimlerde de bu toplumsal yönelişin sonuçları alınacak.
Bu seçimin asıl galibi olan  Ekrem İmamoğlu, ve tecrübeli danışman Murat Ongun ve ekibi dir, CHP artık salt siyasi malzemelerle seçim kazanmanın mümkün olmadığını gördü ve gereğini sessizce yaptı ama gerek CHP'nin ve gerekse Ekrem İmamoğlu'nun siyasi geleceğinde asıl belirleyici faktör, İstanbul’daki yönetim dönemi olacak. İstanbul’da göstereceği başarı veya başarısızlık, onun kaderini biçimlendirecek. Eğer seçim sürecindeki profilini muhafaza edebilir ve bir üst noktaya taşıyabilirse, o zaman İmamoğlu’nun siyasi ömrünün uzun olacağı söylenebilir.

Resmi veriler ile destekleyerek yaptığımız analiz ve değerlendirmelere katılmayan var ise neden katılmadığını aşağıda bulunan yorum kısmına belirtsin, hepinizin düşünceleri benim için çok değerli toplamda BİZ HEPİMİZ TÜRKİYEYİZ.