Bu yazımda noktasına dahi dokunmadan Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinden iki farklı şekilde Rivayet olunan ve maksatlı ve önyargılı bakmaktan artık gönül gözleri kör olmuş ve kalpleri mühürlü ve idrak yolları iltihaplı olanları hem ana hatları ile tanıtacağım,hem de başta onlara sonra da gaflet uykusundan uyanmak istemeyen Zahidan’a seslenmek istiyorum.

Çok iyi biliyorum ki; Gafilleri, kumanda eden perde arkasındaki Alçaklar binbir türlü kulp takıp anlatılmaya çalışılan detayları zihinlerden kazımak adına her zaman beklediğim ve hiçbir zaman yanılmadığım çamur at izi kalsın mantığı ile karalama ve beddua yoluyla yazana karşı itibar katliamı seanslarına hız verecekler.

Gafiller akıl balî olmamakta ısrarcı iseler kumanda edilmek gibi bir haysiyetsizliğe razıdırlar, haysiyetsizlik gıdasından beslenmeye devam etsinler, önlerine geçen yok, şerefsiz ve haysiyetsizin adı tarihin her döneminde aynı kalmıştır.

Rahat rahat şerefsizlik yapmaya devam edebilirler ama bu ülkede gerçekten tam bağımsız ve evrensel hukuk normlarına hassasiyetle uyan çok kıymetli hukukçular, hukuk idarecileri de var, gerçi seçilmişlerin hukukunu büyük bir keyifle gasp eden, sandıktan çıkan Milletin Adamları ve onları seçen Millet’in Hakları’nın üzerine “Şal Atıveren” ahlaksız hukukçuların varlığı da herkesçe bilinmekte.

Necip Milletimiz Ahlaklıyı, Ahlaksızdan Ayıracak Kabiliyete Sahip, Gönül Gözüyle Balkondan Seyrediyor Sadece ve Şimdilik…
                                                    
                                                                                        Dr.Cüneyt DİLER

İbrahim Hakkı Hazretleri'nin Şakir ve Zakir adında iki oğlu vardır. Hasankaleliler her ikisine de sonsuz saygı ve sevgi duyarlar.

 İbrahim Hakkı'nın küçük oğlu Zakir, yavaş yavaş itibarını kaybetmeye başlar, son derece dindar olan Hasankale halkı Zakir’in her zaman meyhaneye gitmesine çok kızar olmuşlar.

 Zakir gününün büyük bir kısmını meyhane köşelerinde geçirir. Şakir ise tıpkı babası gibi son dererce dindardır. Bu sırada garip bir olay olur. İbrahim Hakkı Hazretleri, Zakir'in meyhane borcunu ödemek üzere meyhaneci ile görüşür. Meyhaneci, İbrahim Hakkı Hazretleri’ne der ki, "Zakir'in hiç bir şekilde bana borcu yoktur. Sebebine gelince, Zakir sabahtan gelir oturur, akşama kadar şarap içer. Ertesi günü gelince, onun şarap içtiği fıçıyı dolu bulurum." Bu cevabı alan İbrahim Hakkı Hazretleri, Zakir'in artık bir ermiş olduğuna kanaat getirir. 

Bir gün İbrahim Hakkı Hazretleri, oğullarını imtihan etmeye karar verir. Sabah namazından önce iki oğlunu da yanına alarak kaleye çıkar. Tan zamanı burcun önünden tam otuz iki tane güvercin geçermiş. Bunlar kırklardan olan perilermiş. İbrahim Hakkı önce büyük oğlu Şakir'e dönerek, "Oğlum Şakir kendini burçtan aşağı at" der. Şakir korkar, babasının isteğini yerine getiremez. İbrahim Hakkı Hazretleri daha sonra küçük oğluna döner, aynı teklifi ona da yapar. Zakir, hiç gözünü kırpmadan babasının sözünü dinler ve kendisini kalenin burcundan aşağı atar. Tam o esnada otuz dokuz güvercin peyda olur. Bu otuz dokuza bir de Zakir ilave olur, kırk olurlar. Böylece Zakir kırklara karışmış olur. İbrahim Hakkı Hazretleri diğer oğlu Şakir'e dönerek şöyle söyler: 

Harabât Ehline Hor Bakma Şâkir Defineye Mâlik Viraneler Var!

    Meczubun biri camiye girer, belli ki namaz kılacak. Ama oturmaz, meraklı ve şaşkın... gözlerle etrafı süzer-dolanır..

    Bir oraya, bir buraya her köşeye dikkatlice bakar ve hızla çıkar gider.. Az sonra sırtında bağlanmış odunlarla tekrar gelir camiye ve tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar..

    Ama sırtındaki odunlarla güç bela bitirir namazını. Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar, çıkardığı ses vs. derken, tabii cemaat de rahatsız olmuştur bu durumdan..

    Nihayet biter namaz, bitmesine ama her kafadan bir ses çıkar.. Herkes kıpırdanmaya, adama söylenmeye başlamıştır bile.. İmama kadar ulaşır sesler, hafiften tartışmalar..

    İmam aynı mahalleden, bilir az çok garibin halini, şefkatle yaklaşır meczubun yanına ve der ki: “Oğlum böyle namaz mı olur, sırtında odunlarla, sen ne yaptın? Hem kendini hem de çevreni rahatsız ettin bak, bir daha namaz kılmaya yüksüz gel olur mu?”

    Bunu duyan meczub melül-mahzun, ama manalı bir bakışla sorar “Âdetiniz böyle değil mi?” “Ne âdeti?!” der

    Hoca.. Cemaat da toplanmış, merak ve şaşkınlıkla olayı izlemektedir o sıra.. Der ki meczub bu kez:

    “Hocam ben namaz kılmak için girdim camiye, şöyle kendime uygun bir yer ararken içeridekilere baktım, gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki adet böyledir, ben de şu odunları yüklendim geldim işte, neden kızıyorsun? Kızacaksan herkese kız, tek bana değil!

    Hoca şaşırır: “Benim sırtımda da mı var?” der.. “Evet” der meczub, “Hepinizin sırtı yüklü!”.. Cemaatte ise hafiften “deli işte!” manasına,bıyık altından gülüşmeler başlamıştır..

Maden Faciası Sonrası  4 Gözaltı! Maden Faciası Sonrası 4 Gözaltı!

    Meczub bu kez öne atılır ve tek tek cemaati işaret ederek, saf bir çocukça, heyecanla bağırır: “Bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk, bunda kocaman bir elma ağacı vardı..

    Bunda kırık bir kapı, bunda bir tencere yemek, bunda kızarmış tavuk, şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun, bununkinde de yaşlı annesi vardı!..” Sonra iki elini yanlarına salar başını sallar ve umutsuzca; “

    Boş yok, boş yok hiç!..diye tekrarlar. O böyle söyleyince, herkes dehşet içinde şaşkınlıkla birbirinin yüzüne bakar! Aynen doğrudur dedikleri çünkü; Kimi doğacak çocuğunu düşünüyordur namazda, kimi bahçesindeki meyve ağaçlarını, biri onaracağı kapıyı, diğeri lokantasında pişireceği yemeği..

    Biri açtır aklında yiyeceği tavuk, birinin sırtında sevdiği kadın, diğerinde de bakıma muhtaç annesi vardır. “Peki söyle bakalım bende ne vardı?” der, bu kez endişeyle Hoca.. O da der ki: “Zaten en çok da sana şaştım hoca! Sırtında kocaman bir inek vardı! Meğerse efendim, hocanın ineği hastaymış, “öldü mü ölecek mi?” diye düşünürmüş namazda..

    “Harâbât ehlini hor görme sakın, defineye mâlik viraneler var.” Bildirince bildiren, yüreği olan görüyor elbet..

    "Doğru söz nereden gelirse gelsin,alınız. Söyleyene değil,söylenen söze bakınız." HZ.ALİ (r.a)