12 Eylül Davası'na bakan Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi, esas hakkındaki savunmalarını hazırlamaları için sanık avukatlarına süre vererek, duruşmayı 21 Şubat'a erteledi.



Davanın öğleden sonraki bölümünde, müdahil avukatları, cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşüyle ilgili beyanda bulundu.

Avukat Öztürk Türkdoğan, 12 Eylül döneminde öldürülen Berfo Kırbayır'ın oğlu Cemil Kırbayır'ın mezarının dahi bulunamadığını belirterek, "Bu ülkeye bu kötülüğü yapanlar vicdanen sorumlu. Berfo Ninenin bu azmini, bu kararlılığını herkes göstermeli ve darbecilerle ilgili bir hüküm tesis edilmeli" dedi.

Türkiye'nin bulunduğu bölgede, başta Mısır olmak üzere darbelerin gerçekleştiğini hatırlatan Türkdoğan, şunları kaydetti:

"Bu konuda yargının net bir tutum alması ve darbe yapanlara karşı işlenen suçun cezasının ne olduğunu ortaya koyması gerekir. Darbeler hangi gerekçeyle yapılırsa yapılsın kötüdür, kötülük üretir ve darbenin yapıldığı bütün ülkelerde insanlığa karşı suç işlenir. Yapılan referandumla halk, kurucu iktidar olmadıklarına karar verdi. Mütalaaya uygun olarak sanıkların hak ettikleri cezaya çarptırılması, hükümle birlikte sanıkların mal varlığına el konulmasını ve tutuklanmasını istiyorum."

Avukat Arif Cangı da 12 Eylül darbesini gerçekleştirenlerin, yaşam hakkı dahil pek çok insan hakkını ortadan kaldırdığını, yasama, yürütme ve yargı erklerini tek elde topladığını kaydetti.

12 Eylül darbesinin başlı başına suç olduğunu ifade eden Cangı, sanıkların rütbe ve unvanlarının geri alınması talebinde bulundu.

"İşçi Hareketi Zarar Gördü"

Avukat Senih Özay da sanıklara verilecek ağırlaştırılmış müebbet ve maaşlarının kesilmesi cezalarının toplumu rahatlatacağını kaydederek, darbenin alt uzantılarıyla ilgili yürütülen soruşturmanın da önemli olduğunu, bunun için de gereğinin yapılmasını talep ettiklerini söyledi. 

Hak-İş'in avukatı Mehmet Ali Kayabaşı da 12 Eylül'de konfederasyonlarının faaliyetlerinin hukuka aykırı bir şekilde durdurularak, Türk işçi hareketinin büyük zarara uğradığını belirtti ve sanıklara ceza verilmesini istedi.

MHP'nin avukatı Yücel Bulut, 12 Eylül döneminde öldürülen 

MHP'lilerden örnekler vererek, sanıklara, mütalaa doğrultusunda, üst sınırdan ceza verilmesi talebinde bulundu.

CHP'nin avukatı Celal Çelik, sanıkların, işkencelerden, ölümlerden, hak yoksunluklarından sorumlu olduğunu, mutlak şekilde cezalandırılmaları gerektiğini söyledi.

Diğer, müdahil avukatları da sanıkların, mütalaa doğrultusunda cezalandırılmalarını talep etti.

 Mahkemenin Kararı

Sanık avukatı Bülent Hayri Acar, savunmalarını hazırlamak için süre verilmesi talebinde bulundu. Cumhuriyet Savcısı Selçuk Kocaman, soruşturmanın genişletilmesi ve müdahillik taleplerinin reddedilmesini, mütalaa doğrultusunda sanıklara ceza verilmesini istedi. 

Verilen aranın ardından Mahkeme Başkanı Süleyman İnce, ara kararı açıkladı.

Seçim Yasakları Başladı! Seçim Yasakları Başladı!

Müdahillik ve soruşturmanın genişletilmesi taleplerini reddeden mahkeme, Bayrak Harekat Planı içerisindeki sivil unsurlarla ilgili mahkemece suç duyurusunda bulunduğundan, cumhuriyet savcılığına yapılacak yeni bir suç duyurusuna gerek olmadığına hükmetti.

Mahkeme, eksikliklerin giderilmesi için duruşmayı, 21 Şubat 2014 saat 09.45'e erteledi.
 
GEÇMİŞ ZAMAN'DAN BİR HABER KAYDI...

Alparslan Türkeş'in Kenan Evren'e Yazdığı O Mektup

Türk siyasi hayatında 'Başbuğ' olarak iz bırakan Milliyetçi Hareket Partisi'nin eski Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in 12 Eylül döneminde Kenan Evren'e yazdığı mektup, o dönemde yapılan işkencelerin boyutlarını gözler önüne seriyor.

Türkeş'in Kenan Evren'e Yazdığı O Mektup
Dönemin Milli Birlik Konseyi Başkanı Kenan Evren'e bir mektup yazan Türkeş, mensuplarının ciğerlerine hava pompalandığını belirterek ülkücülerin bölücülükle itham edilmesine sert tepki gösteriyor. Türkeş, "Bu, gelecek nesiller tarafından unutulmayacaktır." diyor. 

Türkeş'in Kirazlıdere Dil Okulu'nda tutulurken yazdığı mektup, eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın 'O Yıllar' adlı kitabında yer alıyor. Mektubun hikayesini anlatan Okuyan, "Türkeş, Evren'e bir mektup göndermeye karar verdi. Türkeş'in gönderdiği ve daha sonra yayımlanan mektup, aslında Kenan Evren'e gönderilecek asıl mektup değildi. Çünkü birincisi Evren'e hiç ulaşmadı. Mektubu Türkeş Bey'le düzelttik ve o mektup 1 Kasım 1980'de Evren'e gitti." ifadelerini kullanıyor.

Mektubunda "Yurdun birçok yerinde mensuplarımıza ve gözaltına alınan bazı kimselere işkenceler yapılarak bizleri suçlamaya matuf ifadeler alınmaya çalışılmaktadır. Özellikle Ankara ve Adana'da işkencenin kesif olduğu ve ciğerlere hava pompalanmaya kadar vardığı ifade edilmektedir." diyen Türkeş, bölücü akımlarla mücadele eden ülkücü gençlerin bölücülükle itham edilmesine ise "Bu, gelecek nesiller tarafından unutulmayacaktır." diyerek tepki gösteriyor.

Kamu vicdanının ve tarihin bu konuda vereceği hükme dikkat çeken Türkeş, "... Zora dayanan beyanlar ve zorlama yorumlar adaleti gölgeler. Bu usullerle elde edilen ifadelerin mahkemelerce ciddiye alınmayacağı muhakkaktır. Ne var ki kamu vicdanı ve tarihin böyle bir hazırlık tahkikatı hakkında vereceği hükümler ve bu gibi tutumların kamuoyunda yaratacağı gerilimi şer kuvvetlerin istismar etmesinden endişe ederim." 
 

Ülkücü gençlerin ülkeyi bölen akımlarla mücadele ederken bölücülükle itham edilmesinin çelişki olduğunu anlatan Türkeş, "Allah bir, devlet bir, vatan bir, bayrak bir" şiarını yücelten siyasi ve fikri bir hareketi yürüttüğünü belirterek milleti bölmek ithamından duyduğu rahatsızlığı "Böyle bir hareketin milleti bölmek gibi bir ithama konu yapılması herhalde gelecek nesiller tarafından unutulmayacaktır." ifadeleriyle dile getiriyor.