Türkiye, Meksika'dan nohut ithalatı gerçekleştiriyordu. Piyasaya sürülen yeni ithal edilmiş nohut paketlerinin üzerinde 'Önce Vatan' yazısını gören vatandaşlar oldukça şaşırdı ve bu durumu sahtekarlık olarak açıkladılar. Nohutun Meksika'dan ithal edilmesine de ayrıca tepki gösteren kişiler, yaşanan olayı eleştiri yağmuruna tuttu.

Tepkilerin odak nokası ise bu nohut paketlerinin Türkiye'de yapıldığı ve Meksika ile hiçbir ilgisi olmadığını gösteriyordu. Kimisi ise yine de Meksika'dan geldiğine inanıyordu. Malum isimli gıda ve bakliyat firmasının seçtiği pazarlama yöntemi duyarlı bireylerce mide bulandırıcı olarak nitelendirildi.

Tarımda bir zamanlar kendi kendine yetebilen sayılı ülkelerden biri olan Türkiye pirinçten mercimeğe, mısırdan bitki çayına kadar çok sayıda ithal ürüne muhtaç hale geldi. Artık alışveriş yapan vatandaş market raflarında yerli ve milli ürünler göremez oldu.

SLOGANIN PSİKOLOJİK ZEMİNİNDEN BİR SLOGAN DAHA: "MEKSİKA OVASI NOHUT YUVASI :)) "

Nohut Meksika'dan, kırmızı mercimek ve yeşil mercimek Kanada'dan, pirinç Vietnam'dan, mısır konservesi Macaristan'dan ithal… Türkiye ıhlamuru bile ithal eder duruma geldi.

Yakın döneme kadar tarımda kendi kendine yeten Türkiye, artık en temel ürünlerin bile ithalatçısı durumuna düştü. Resmi olarak açılanan verilere göre; 10 yıldaTürkiye'nin tarım ithalatı 126.5 milyar dolara ulaştı. Domates ihraç edecek pazar arayan Türkiye'nin domates ithalatçısı olduğu ortaya çıktı.
“Türkiye'de 5.5 milyona yakın kişinin çalıştığı tarım sektörünün toplam üretimi 60 milyar dolar civarında kalırken, ABD'de 2.3 milyon kişinin çalıştığı tarım sektörünün toplam üretimi Türkiye'nin üç katını aşarak 175 milyar dolara ulaşıyor. Avusturalya'da tarımda kişi başına yıllık ortalama 93 bin dolarlık üretim yapılırken, bu rakam Türkiye'de 10 bin dolarda kalıyor. Tarım sektörünün bu verimsiz yapısı Türkiye'deki yoksulluğun en önemli nedenlerinden birini oluşturmaktadır” bilgisine ulaşıldı.

Türkiye domatesi, KKTC, Romanya, Ukrayna'dan, elmayı Şili, İtalya, Fransa, Bosna-Hersek, Ukrayna, İran ve ABD'den ihtal etmek durumunda kaldı. Raporda enginarı bile ithal ettiğimiz ortaya çıktı. Türkiye, Mısır, KKTC ve Irak'tan enginar ithal ediyor. Rapora göre, AKP'nin iktidarda olduğu 2003-2016 dönemini kapsayan 14 yıllık dönemde Türkiye dünyadan toplam 126.5 milyar dolarlık tarım ürünü (işlenmiş tarım ürünleri de dahil) ithal etti.

2002'de yıllık 2.5 milyar dolar tarım ürünü ithalatı yapan Türkiye, 2014'te 14.2 milyar dolar, 2015 ve 2016'da sırasıyla 14.5 ve 14.3 milyar dolarlık ithalat yaptı.

NERELERDEN, HANGİ ÜRÜNLERİ İTHAL EDİYORUZ

ARMUT: Şili, Arjantin, Çin, Güney Afrika

ARPA: Ukrayna, Fransa, Rusya, Almanya

AYÇİÇEĞİ: Moldova, Bulgaristan, Romanya

ANTEP FISTIĞI: İtalya, Almanya, Mısır, İran

BUĞDAY: Rusya, Kazakistan, ABD, Meksika

ÇAY: Sri Lanka, Kenya, Endonezya, Çin, İran

DOMATES: Rusya, KKTC, Romanya, Ukrayna

ELMA: Şili, İtalya, Fransa, Bosna-Hersek, ABD

ENGİNAR: Mısır, KKTC, Irak

KURU FASULYE: Çin, Mısır, Arjantin, Peru

SALATALIK: Rusya, Belarus, Gürcistan,

KABAK: Ukrayna, Rusya, Çin, G. Afrika

PATATES: Hollanda, Almanya, Fransa, KKTC,

KURU SOĞAN: Hollanda, İran, Rusya

YULAF: Ukrayna, Macaristan, Fransa, İspanya

NAR: Rusya, Peru, Şili, İtalya, Kolombiya

NOHUT: Meksika, Hindistan, Arjantin

DETAYLI ANALİZLER YENİDEN ELE ALINMALI VE GEREĞİ YAPILMALI

 12-16 Ocak 2015 tarihleri arasında Ankara`da Ziraat Mühendisleri Odası’nın gerçekleştirdiği “Türkiye Ziraat Mühendisliği 8’inci Teknik Kongresi”nde bu konu da gündeme geldi. Yapılan sunumda baklagil üretiminde yaşanan düşüş ve artan ithalatın ana nedenleri, izlenen politikalar ve yapısal sorunlar şöyle sıralandı:

1 – Türkiye’de üretim maliyetlerinin yüksekliği genel bir sorun.Üretimde kullanılan girdilerdeki fiyat yüksekliği bezginliği artırıyor. Bu sadece baklagiller için değil tüm tarım ürünleri için geçerli. Akaryakıt, gübre, ilaç, tohum gibi temel üretim araçlarında dışa bağımlı olan Türkiye’de girdi fiyatları sürekli artarken çiftçinin ürettiği ürünün fiyatı aynı oranda artmıyor. Üretici para kazanamadığı için de üretimden kaçıyor. Türkiye’de tarım dışı kalan 4 milyon hektar alan bunun kanıtı niteliğinde.

2 -Türkiye’de 1980’li yılların ikinci yarısında uygulanan destekleyici politikalar, baklagil üretimine önemli bir ivme kazandırdı. 1990’lı yıllarda uygulanan tam tersi politikalar ise baklagil üretimini olumsuz etkiledi. Baklagiller, 1994 yılında destekleme kapsamı dışında bırakılınca üretimin azalması yönünde sonuçlar ortaya çıktı. Alımının tamamen durdurulması ve yerine herhangi bir baklagil pazarlama politikası oluşturulamaması ile birlikte üretici, pazarlama sorunu yaşadı. Ürettiği ürün elinde kalanlar baklagil ekim alanlarını, fiyat garantisi olan ve üretimi daha kolay olan diğer ürünlere kaydırarak baklagil üretiminden kaçtı.

3- Baklagil üretiminde işçilik maliyeti diğer alternatif ürünlere göre daha yüksek. Bu da üreticiyi zorluyor. Hasat, çoğunlukla işçiler tarafından elle toplanarak yapılıyor. Alternatif ürünlerde bu maliyet kısmen daha düşük. Üretim maliyetinin artması, verim düşüklüğü sonucu Türkiye’deki üreticiler dünya fiyatları ile yarışamıyor.

4- Üretici tercihini makinalı hasat yapılan ürünlerden yana kullanıyor. Tarımda uygulanan yanlış politika ve yüksek maliyetler nedeniyle daha az zahmetli, maliyeti düşük, insan işgücüne daha az gereksinim duyulan ürünlere yöneliş var. Bu durum baklagil üretimi açısından gelecekte de büyük bir tehlikeye işaret.

5- Kaliteli ve verimli tohum kullanımı yok denecek kadar düşük. Devlet ve tohumculuk firmaları baklagillerin üretimine ilgisiz. Bu yüzden kaliteli ve verimli tohum bulmak zor. Çok düşük miktarlar karşısında da üretici kendi yetiştirdiği üründen tohumluk ayırıyor. Bu da verim düşüklüğüne neden oluyor.

6- Baklagil üretiminin iklim koşullarına sıkıca bağlı olması sorun oluşturuyor. Son yıllarda çok tekrarlanan kuraklık en çok baklagil üretimini olumsuz yönde etkiliyor. Türkiye’de iklimsel verilere ilişkin öngörüler kısa süreleri kapsadığından, üreticilere gelecekte yapılacak yönlendirmeler söz konusu olmuyor.

7- Türkiye baklagil üretiminde sorunlar ve darboğazlarla uğraşırken; Kanada, ABD ve Avustralya 1990’lı yıllardan sonra baklagil üretimine çok önem verdi. Bu ürünlerde araştırma çalışmalarına büyük kaynaklar aktararak altyapı oluşturdu. Elde edilen bulguları üretime aktarıp üretim ve ihracatlarını arttırdı. Türkiye’de kuru tarım alanlarında daha çok eski toprak işleme teknikleri uygulanmakta, sulu koşullarda ise bölgeden bölgeye, hatta çiftçiden çiftçiye değişen uygulamalar yapılmakta. Böylece, toprak işleme, ekim zamanı ve sıklığı, sulama, gübreleme, hastalıklarla savaşım ve hasat–harman gibi yetiştirme tekniği uygulamalarında yetersiz kalıyor. Bu nedenle birim alan verimi düşerken, üretim maliyeti artıyor.

- Türkiye doğru politika ile baklagil üretiminde kendi kendine yetebilir -     

Sait Adak, Nihal Kayan ve Berk Benlioğlu tarafından hazırlanan sunumda rüzgarı tersine çevirecek çözüm yolları da şöyle sıralanmış:

1- Orta ve uzun vadeli politikalarla dışa bağımlılığı azaltacak ve kendine yeterlilik yönünde üretimi artıracak politikalar oluşturulmalı. Üretici gelirlerini artırıcı adım ve düzenlemeler artırılmalı.

2- Destekleme uygulamalarının üretimi artırıcı, yönlendirici, teşvik edici, dengeli ve adil olmasına özen gösterilmeli. Alternatif ürünlerle rekabet şansını artıracak destekleme politikaları uygulanmalı.

3- Ürün değerlendirme ve pazarlama olanakları sağlanarak ülkesel bir baklagil politikası oluşturulmalı. Üreticilerin pazarlamada söz sahibi olabilmeleri için baklagil üretici birlikleri kurulmalı.

4- Ülke potansiyeli bağlamında üretim politikası izlenerek ithalat yerine önce kendine yeterlilik ilkesi geçerli kılınmalı. Özellikle de hasat döneminde baklagil ithalatı yapılmamalı.

5- Ekim nöbetinde baklagillere daha fazla yer verilmeli. Toprak verimliliğinin artırılması ve korunması yönünden önemli katkılar sağlayan kuru tarım alanlarında mercimek ve nohut, sulanan alanlarda fasulyenin ekim nöbetine mutlaka alınması teşvik edilmeli. Kota nedeniyle Orta Anadolu Bölgesi’nde ekim alanı azalan şeker pancarı üreticilerinin fasulye yetiştirmesi teşvik edilmeli. Nadas alanlarının daraltılması projelerinin tekrar gündeme alınması düşünülmeli. Bu, nohut ve mercimek ekim alanlarının genişletilmesi bakımından önemli.

6- Baklagillerde fiyat oluşumunda etkili olan standardizasyon, homojenlik ve renk albenisi gibi kalite kriterleri dikkate alınarak üretim yapılmalı. Ürünün iç ve dış pazar değerini önemli ölçüde etkileyen standart ve yüksek kaliteli üretimi özendirici uygulamalar devreye sokulmalı.

7- Baklagil üretiminde çeşitlilik ve devamlılık için teşvikler artarak devam etmeli. Desteklemelerde baklagillere pozitif ayrımcılık hayata geçirilmeli.

8- Üretimde mekanizasyon eksikliği giderilmeli.

9- İyi tarım uygulamaları, organik tarım gibi üretim sistemlerini baklagil yetiştiriciliğinde yaygınlaştırarak, baklagil yetiştirmenin üstünlüğünü sağlayıcı, girdi maliyetlerini azaltıcı çalışmalar yapılmalı.

10- Üreticiden tüketiciye perakende zinciri kurularak fiyat farkının üretici lehine oluşması sağlanmalı.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) 2016 yılını ‘Uluslararası Bakliyat Yılı’ ilan ederken, bakliyat ürünlerinin anavatanı sayılan Türkiye’de de umarız ithalata olan bağımlılık sona erer.

Anadolu Isuzu çocukları kitaplarla buluşturuyor Anadolu Isuzu çocukları kitaplarla buluşturuyor

Analizin ilk bölümüne aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
http://tarim.com.tr/Haber/20986/Bakliyatta-nasil-ithalatci-konuma-geldik.aspx